Okuyucularla Hasbihal
Pazar günleri okuyucuların soru, görüş ve eleştirilerine tahsis ettiğimiz bu sütunda bir diğer 'Hasbihal'e daha, muhterem okuyucularımızı selamlayarak ve hayırlı çalışmalar içinde olmalarını temenni ederek başlayalım.
Erzurum'dan Kemaleddin İnceoğlu diyor ki: 'Biz kendi aramızda, 'Biz Müslümanların bir avuç Siyonist Yahudiden çektiği nedir ki! Bu zilleti nasıl kabul edebiliriz Ya da, etmeli miyiz ve de ne zamana kadar' diye yakınıp duruyoruz.. Evet, nedir bu çektiğimiz zillet
--Bu okuyucumuzun görüş ve duygularının kenarından teğet geçmek mümkün değildir.. Ancak, bu konudaki acıları, sancıları, sadece bir çaresizlik girdabına düşmüşlük hali olarak da görmeyelim. Bir doğum sancısı niye olmasın
Sanıyor muyuz ki, Salâhaddin Eyyubî, Kudüs'ü durup dururken alıvermişti..
Hayır..
Hz. Ömer zamanında Müslümanların eline geçen Kudüs ve elbette çevresi olan Filistin diyarları, Haçlı Seferleri tarafından defalarca kuşatılmış, nice savaşlar verildikten sonra bilmem kaçıncı Haçlı Seferi sonunda Hristiyanların eline geçmişti.. Ve Hristiyanlar Kudüs'ü ele geçirince, yaklaşık 80 bin civarında sivil Müslüman halk da tamamen katledilmişti.
Ama, Miladî-1187'de, Avrupa'nın güçlü orduları ve savaşçılığının tartışılmazlığının anlatılması için, Arslan Yürekli Rişar diye anılan İngiliz Kralı başta olmak üzere, nice ünlü krallar ve komutanların savundukları Kudüs'ü Salâhaddin Eyyubî'nin komutasındaki Müslüman Ordusu'na teslim etmek zorunda kalmışlardı.. Ve Salâhaddin Eyyubî, şehri ele geçirir geçirmez, Hristiyanların kutsal bildikleri hiç bir şeye zarar vermemiş ve Kudüs halkından gitmek isteyenlere dokunulmayacağını; kalmak isteyenlerden, Müslümanlarla barış içinde yaşamak kararlılığında olduklarını bildirenlere dokunulmayacağının garantisini vermiş ve sözü gereğince de amel etmişti.. Yani, Haçlı Seferleri'nin Kudüs'ü ele geçirdikleri zaman katlettikleri 80 binden fazla sivil Müslüman halkın intikamını almak gibi bir duyguyla hareket etmemişti.. Ve sonra, Kudüs, Filistin ve oralarda yaşayan her dinden insanlar ve toplumlar da, Müslümanların hâkimiyeti altında yaşamayı kabullenmeleri şartını kabul edince, yüzlerce yıl o bölge Birinci Dünya Savaşı'nın ortasında Müslümanların elinden çıkmıştı..
Unutmayalım, Kudüs, Hristiyanların eline geçince, Osmanlı Devleti Almanya ve Avusturya- Macaristan İmparatorluğu, müttefik olarak aynı cebhede savaşıyordu.. Kudüs'ün İngilizler eline nasıl düştüğü ve hangi komutan tarafından terkedildiğini tekrarlamaya gerek yok; bu biliniyor; söylenemese de..
Sadece şurasını belirtelim ki, Kudüs Müslümanların elinden çıktığı ve Hristiyanların eline geçtiği açıklanınca, sadece İngiliz tarafı değil, Osmanlı'yla ortak cebhe oluşturup Osmanlı'yla birlikte savaşan Alman ve Avusturya'nın halkları da, Jerusalem'in Kudüs'ün asırlarca sonra yeniden Hristiyanların eline geçmiş olmasından dolayı bayram yapıyorlardı.. Bunu o sırada Viyana'da olan Mehmed Âkif açıkça ve hayretler içinde kalarak görmüştür..
Biz bugün güyâ NATO üyesiyiz ve NATO'ya hangi bedelleri nasıl ödeyerek girdiğimiz veya kabul edildiğimiz bilinmiyor değil.. Ve, Siyonist İsrail rejimi de, Amerika ve Avrupa dünyasının tabiî üyesi durumunda ve de NATO'nun bütün askerî bilgilerine İsrail rejimi de sahiptir ve bunu Amerikalılar defalarca teyid ettiler..
Açık olan bir diğer konu da şu ki, bugün, hemen hemen bütün dünya Müslüman halklarının gözü Siyonist İsrail rejimini frenlemesi için, Türkiye'den beklenti içinde.. Ancak, unutulan şu ki, İsrail diye bir küçük işgalci çete rejimi yok karşımızda.. Amerikan emperyalizminin Doğu Akdeniz'deki 51. eyaleti var ve Amerikan emperyalizmin de hemen bütün Avrupa'nın en büyük kapitalistleri de, Siyonistlerin tekelinde.. Yani, sionist rejime karşı savaşılacak olsa, Amerika ve Avrupa, bütünüyle Müslüman coğrafyasının kalbi denilebilecek Ortadoğu'ya 77 sene önce saplanmış olan bir zehirli hançerin oradan çıkarılıp atılmaması için ellerinden geleni yapacaklardır. Bu gibi konuları, 'Korkalım diye değil, tedbirli olalım..' diye söylüyoruz.. Ve bu satırların sahibi, Başkan Erdoğan'ın zihnini devamlı meşgul eden ve hepimiz gibi ona da acı çektiren konuların başında bugün Gazze ve Filistin geliyor.. Ama, 150 yıl öncelerden itibaren, 'Girit bizim canımız, fedâ olsun kanımız..' gibi sadece heyecan verici teranelerle nelerin kaybedildiğini unutmamak gerekiyor.. Dünyada, 'Filistin Destekçisi Parlamentolar Grubu'nun toplantısına yarınki yazıda inşaallah daha fazla değiniriz, ama, şimdilik şu kadarını belirtelim ki, 18 Nisan günü İstanbul'da yapılan o toplantıda, Başkan Erdoğan'ın, 'İçim kan ağlayarak belirteyim ki, Müslümanlar olarak üzerimize düşeni yapamadık..' şeklindeki sözleri onunla birlikte nicelerinin de içi kan ağlıyordu.. Evet, hıncımızı yitirmeyelim; tedbirimizi de..