Pazar günlerini 'okuyucu görüş ve eleştirileri'ne ayırdığımız bu sütunda bir Hasbihal'e daha; okuyucuları, hayırlı çalışmalar dileğiyle selamlayarak başlıyoruz.
Önce, muhterem okuyucularıma, Mübarek Ramazan dolayısıyla, tebriklerimi, yani -kendin de başta olmak üzere- onun bereketini idrak ve o berekete nail olmaları temennilerimi beyan ederken, Ramazan'ın daha lüks, daha leziz yemekleri, daha çok yemek açısından 'sultan' olan 'ay'a dönüştürmek yanlışından uzak ve; dünya nimetlerini zayıf, fakir, çaresiz, hasta, yolda kalmış, deprem, sel, yangın gibi felakete uğramışları gözetlemek vesilesi haline getirmeye çalışmalıyız. Bir 'nebevî hadis' rivayetindeki, 'İnsanoğlunun doldurduğu en kötü kap, kendi midesidir' ifadesinde bulunan ağır ikaz ve ihtarı daha bir düşünmeli ve 'yaşamak için yeme'yi, başkaları gibi 'yemek için yaşamak' anlayışına dönüştürmekten daha bir dikkatle kaçınmalıyız.
Evet, tam da bu konuları anlatmak isterken, Ömer Bitlis kardeşimizin mesajı daha bir dikkati çekiciydi. Şöyle diyor: 'Ramazan gelince gıda tüketimi artıyor..'
Fıkra gibi, değil mi
Evet, düşünecek olur ve düşünüp, ders alırsak, öyle..
Benzer tespit, şikayet ve yakınmalar bir çok kardeşin mesajlarında, 'Allah'a teslim olmak demek olan İslam, bu aslî tarifinin gereği olarak, adaletli, sadelik, tevazu, esenlik, paylaşma, diğergamlık (başkasını da düşünmek) gibi özellikleri de içeriğinde barındırır..
Doymamak veya aç kalmak gibi korkulara karşı nefsimizi terbiye etmeye çalışırken, inşallah Ramazan'da da, sade sofralar kurmayı şiar edinir ve bu sofraları, en çok da ihtiyaç sahibi olan veya böyle yerlere davet edilmekte pek hatırlanmamış olanların gönüllerini hoşnut etmek niyetiyle iştahları ve nefisleri açgözlülüğe yönlendiren, azdıracak şatafatlı sofralar kurmaktan kaçınır, infaklarımızı dünyanın her bir yanındaki mazlumlara, ve mustaz'aflara ulaştırmaya çalışırız, dünyanın her yanındaki darda olan Müslümanlara nasıl yardımcı olabiliriz diye düşünürüz inşallah..' şeklinde dile getirilmiş..
Bu vesileyle, Yusuf Demirci isimli okuyucunun, Yahya Kemâl'in 'Atik Valde'den İnen Sokakta'ki Ramazan maneviyatını anlattığı şiirini yorumladığı mesajına da değinmek gerekiyor.. Bu okuyucumuz, Yahya Kemal'in 'Süleymaniye'de Bayram Sabahı, Itrî, Kocamustâpaşa, Yeniçeri'ye Gazel, Üsküp' gibi şiirlerinde ve kezâ 'Ezansız Semtler' isimli nesir makalesinde çizdiği fotoğraflarla, 'Bizim dünyamızın ve bizim ruh âlemimizin çizgilerini çok derin bir kavrayışla bize yansıtıyor.
O yorumlardan 'Atik Valde' şiiri bile tek başına harika.. Çünkü, o şiirde Yahya Kemal kendisinin oruçsuz olduğunu ve Müslüman halktan ayrı ve kopuk bir dünyada yaşadığını o kadar samimî itiraf ediyor ki, bizi derinden düşündüren o mısraları bile, onun sevap hanesine yazılır, inşallah..' diyor.
Evet, bu son derece düşündürücü ve Müslüman dünyamızın derinlerinden haber verdiği gibi, Yahya Kemâl'in iç acılarını da yansıtıyor..
O halde buyurunuz, bu şiiri birlikte okuyalım:
ATİK-VALDE'DEN İNEN SOKAKTA..
-Nihad Sami Banarlı'ya..-
İftardan önce gittim Atik-Valde semtine,
Kaç def'a geçtiğim bu sokaklar, bugün yine,
Sessizdiler. Fakat Ramazan mâneviyyeti
Bir tatlı intizâra çevirmiş sükûneti;
Semtin oruçlu halkı, süzülmüş benizliler,
Sessizce çarşıdan dönüyorlar birer birer;
Bakkalda bekleşen fıkarâ kızcağızları
Az çok yakından sezdiriyor top ve iftarı.
Meydanda kimse kalmadı artık bütün bütün;
Bir top gürültüsüyle bu sâhilde bitti gün.
Top gürleyip oruç bozulan lâhzadan beri,
Bir nurlu neş'e kapladı kerpiçten evleri.