Bir 'depressif şizofrenik-megalomania' vak'ası mı

Okuyucular, mazur görsünler, meramımı ifade etmek için daha münasip kelimeler bulamadım..

Depression, 'ruhî psikolojik bakımdan çöküntü içinde olmak hali' için kullanılan Latince bir tıbbî terim..

Şizofreni'ye geçmeden önce, 'megalomania'nın da 'kişinin, kendisini herkesten daha büyük görmesi hali' için kullanılan bir terim olduğunu belirtelim..

'Aaa, siz filancadan bahsediyorsunuz galiba..' diyerek, bugünlerde dünya siyasetine emsaline az rastlanır bir 'figür'ü gözleri önüne getirenler de olabilir. İyi de, 'şizofreni'yi geçelim mi

Ama, ilk gençlik yıllarımda sağlık kolejinde okurken, psikoloji hocamız olan yaşlı bir tıp profesörüne, 'şizofreni diyorsunuz da, ne olduğunu tam olarak anlayamadık, ne demektir bu' dediğimizde, unutulmaz bir örnekle öyle bir cevap vermişti ki, ancak o kadar olurdu.

Çünkü, hocamız, 'Çocuklar, şizofreni nedir biliyor musunuz; bulduğunuz abur-cubur her yiyeceği midenize doldurursanız, hazmedemezsiniz ve sindirim sisteminiz bozulur.

Aynı şekilde, bir kişi de, beynine her şey doldurur ve beyni hazmedemezse, muhakeme yapamaz ve 'beyin ishali' olur.. Ve bu tiplerin, zâhiren aklı başında konuştukları da olur, ama, zaman zaman beyinlerinin sindirim sistemi tutmaz; ne dediklerini bilmezler, ne varsa boşaltırlar..' demişti..

Bu 'depressif-şizofrenik megalomania..' vak'ası size, son zamanlarda 'Trumpizm' denilen cereyanın aslî 'figür'ünü çağrıştırmıyor mu

'Dünyanın en büyük emlâk kralı' diye gösterilerek ve İslam'ın Amerika'yı tehdit ettiği nutuklarıyla siyaset sahnesinde de sivrilip, karşımıza, 2016'da ABD Başkanı olarak çıkan Trump'ın, işgal altındaki bir yerin hukukî statüsünün değiştirilemeyeceğine dair diplomasi kurallarına rağmen; Siyonist İsrail rejimi nezdindeki Amerikan büyükelçiliğini Tel Aviv'den Kudüs'e taşıması ve -1967'den beri- Siyonist İsrail rejimin işgalinde bulunan -ve de Suriye'nin buğday ve su ambarı olarak bilinen-'Golan Yükseklikleri'nin de artık İsrail'in toprağı olduğunu' açıklaması ve sonra da, 'Hiç bir Amerikan Başkanı, İsrail'e benim kadar büyük hizmette bulunmamıştır!' şeklindeki övüncü onun iddialarını doğruluyordu.

Evet, geçen yıl, seçim vaatlerinde, 'NATO üyesi ülkelere belirlediğimiz üyelik paralarını ödememeleri halinde, onların ülkelerini işgal edebileceklerine dair, Rusya'ya bir 'yeşil ışık' yaktığımızda, onların kucağımıza atlamak için nasıl çırpınacaklarını görürsünüz' veya, bazı Arap rejimlerine, 'Sizin üzerinizdeki himayemizi kaldıracak olsak, bir hafta bile ayakta kalamazsınız..' gibi sözlerindeki pragmatist yaklaşımlarının ve -son olarak- Suudi Veliahtı M. Bin Selman'ın, geçenlerde 'Trump Amerikası'na 600 milyar dolar yatırım yapacağı'na dair beyanda bulunmasının, Amerikan toplumundaki 'güce ve hele de 'dolar'a taparlık' eğilimlerini nasıl çılgınca harekete geçirdiğini gözlemek daha bir kolaylaşıyor. Kendilerini bu denli küçük düşüren bu ilkellikten Amerikan toplumunun utanç duyması gerekir.

Bu kişinin, Gazze'de en azından 70 bin insanın katledildiği ağır bombardımanlar konusunda 15 ay sessiz kalıp, sonra da, 'Ben Başkan olsaydım, Gazze'de yaşananlar olmazdı..' gibi bazı beyanları, onun hakkında bazılarının zihninde olumlu bir parantez açılmasına vesile olabiliyordu.

Ama, bu kişinin, geçen hafta, 'Gazze halkı Ürdün, Mısır ve diğer Arap ülkelerine gitsin, onlara oralarda evler yapalım, taşıyalım onları..' diyecek kadar bir firavun ahlâksızlığı sergileyeceğini tahmin etmek zordu..

Aslında bu hayal, sadece Netanyahu'nun değil, Siyonist İsrail rejiminin bütün siyasî, askerî ve inanç liderlerinin her birisinin de, ellerindeki muharref Tevrat'tan aktardıkları 'İşayâ Mucizesi' ve benzerlerine göre devamlı tekrarladıkları idi.. Çünkü, 'o toprakların onlara boş olarak verileceğine ve bunun için de kendilerinden olmayan herkesin öldürülmesi ve kaçırtılması'nın