Çocuklarımızın gayret ve çabası
Sefa Saygılı
İlk ve orta eğitimdeki milyonlarca evladımız dün karnelerini alarak ilk yarıyı tamamladılar.
Elbette başarılı olanları tebrik ediyor, yeterince iyi notlar alamayan öğrencilere de başarı diliyoruz. Ancak karne başarısının her şey olmadığını, aşırılıklardan kaçınmak gerektiğini de belirtmek istiyoruz.
Günümüz toplumları için yetenek, aşırı önemsenen bir unsurdur ve birçok kişi zekâ ve yeteneğe sahip olmanın bu yeteneğe duyulan güvenle birlikte- başarının kapılarını aştığına inanır. Oysa 40 yılı aşkın bir süredir yapılan bilimsel araştırmalar; zekâ veya yeteneği gereğinden çok vurgulamanın gerçekte insanları başarısızlık karşısında çok daha kırılgan, güçlüklere karşı koyma konusunda çok daha ürkek ve eksiklikleri giderme konusunda da isteksiz duruma getirdiğini ortaya koyuyor.
Doğru olan sürece odaklanmak olmalı
Bu sonuç en çok, bu örnekteki gibi, okulun ilk yıllarında çaba harcamadan başarıya ulaşan, akıllı ve doğuştan yetenekli olarak tanımlanan çocukları etkiliyor. Bu tür çocuklar içten içe zekânın doğuştan edinilen ve değişmeyen bir unsur olduğuna inanıyorlar ve bu inanç da öğrenmeye çabalamanın akıllı olmaktan (veya görünmekten) daha önemsiz olduğu gibi bir duyguya kapılmalarına yol açıyor.
Bu inanç onların güçlükleri, yanlışları ve çaba harcama ihtiyacını bile, gelişmelerine imkân tanıyan unsurlar olarak görme yerine, benlikleri açısından bir çekince olarak değerlendirmelerine de yol açıyor ve işler artık eskisi gibi kolay olmadığında güven ve heveslerini kaybetmelerine sebep oluyor.
Bazı anne ve babanın yaptığı gibi, çocukların doğuştan sahip oldukları yeteneklerin pohpohlanması genç atletlerin ya da işgücüne katılan kişilerin güçlerini tam anlamıyla ortaya koymalarını önleyen ve hatta evlilikleri sekteye uğratan bu kafa yapısının daha da pekişmesine neden oluyor. Öte yandan, yapılan araştırmalar zekâ veya yeteneğe odaklı bir kafa yapısı yerine, (kişisel çaba ve etkili taktiklerden oluşan) "sürece" odaklanmaya ağırlık veren "gelişmeci bir kafa yapısının" insanların okulda ve hayatta başarılı olmalarına katkıda bulunduğunu ortaya koyuyor.
İnsanlar çaresiz kalabilirler ama herkes yenilgi karşısında geriye çekilme durumu yaşamaz. Güçlüklerle karşılaşan kimi öğrenciler pes ederken, yetenek açısından onlardan pek de farklı olmayan kimi öğrencilerin neden pes etmeden yollarına devam ettiklerini merak eden araştırmacılar, bunun bir ihtimalle inançlarıyla ilgili olduğunu fark etti. Özellikle de, hevesin kırılmasında kişinin başarısızlığını yetenek yoksunluğuna bağlanması, yeterince çaba harcanmadığı inancından çok daha etkilidir.
Derste başarısız olup umutsuzluğa kapılan öğrencilerin yeteneksizliklerinden çok, yeterince çaba harcamadıkları için yanlışlar yaptıklarına, ancak konular güçleştikçe daha çok çaba harcamayı öğrendiklerinde çaresizliklerini önleyebiliyorlardı ve başarının yolunu açabiliyorlardı.
Daha sonra yapılan araştırmalar en direngen öğrencilerin başarısızlıklarına kafayı takmayıp, yaptıkları yanlışları çözülmesi gerekli sorunlar olarak değerlendirdiklerini ortaya koydu.
Çocuklara gelişmeye odaklı bir kafa yapısı nasıl kazandırılır
Bunu bir yolu onlara alın teriyle kazanılmış başarı öyküleri anlatmaktır. Sözgelimi matematiğe gönül verip bu konuda olağanüstü beceriler geliştiren büyük matematikçilerle ilgili hikâyelerin gelişme odaklı bir kafa yapısının oluşmasına katkıda bulunabilir.
Bazı anne babalar çocuklarına zekâ ve yetenekleri konusunda övgüler yağdırmanın yararlı olduğunu düşünüyorlar. Oysa yapılan çalışmalar bu yaklaşımın hiç de doğru olmadığına işaret ediyor. Araştırmalar zekâ konusunda övgüler yağdırmanın, gösterilen çaba karşısında sırtın sıvazlanmasına kıyasla, çok daha sıklıkla sabit bir kafa yapısına katkıda bulunduğunu ortaya koyuyor.