Aile nasıl kurtulur
SEFA SAYGILI
2025 senesi "Aile Yılı" olarak ilan edilmiştir. Ailenin korunması, evliliklerin teşvik edilmesi ve nüfusun artırılması yönünde çalışmalar yapılacağı vaat edilmektedir. İlk teşvik (belirli şartları taşıyan) evleneceklere 150 bin TL kredi verilmesi olmuştur. Ailenin geldiği vahim durumu, hâlihazır sorunları ile çare ve çözümleri tartışmamız gerekmektedir.
Milli Savunma Üniversitesi Rektörütarihçi Prof. Dr. Erhan Afyoncu, katıldığı televizyon programında Türkiye'de düşen nüfus artış hızını "kâbus" olarak niteleyerek büyükşehirlerde aile başına düşen çocuk sayısının 1'e, ortalamada ise 1.51'e gerilediğini "Nüfusun kendini yenilemesi için aile başına düşen çocuk sayısının 2.09 olması gerekir. Böyle giderse ne olur ben açık ve net söyleyeyim. Anadolu'da yaşlı bir Türk nüfus olur. Kendisini toparlayamazsa da bu topraklardaki yaşama kabiliyetini kaybeder. Bu çok ciddi bir risk! Bu bir beka sorunudur" ifadelerini kullanmıştır.
Prof. Afyoncu'nun nüfus artış hızındaki düşüş karşısındaki önerisi ise, "Dünyanın farklı yerlerinden varlıklarını devam ettirme şansı kalmayan Türkleri Türkiye'ye getirmeliyiz. Mesela Çin'deki Uygur Türkleri gibi. Türkiye belli ölçüde Türklerden göç almak zorundadır" olmuştur.
"Anayasa Madde 41 Aile, Türk toplumunun temelidir." net ve kesin biçimde tanımlanmıştır. Özellikle son 25 yılda 3. dalga feminist politikalar, yeni devrim yasaları ve uygulamaları sonucu aile tahrip edilmiş, nüfus artışı eksiye düşmüş, evlilikler azalmış, evlilik yaşları yükselmiş, boşanmalar artmış ve şiddet ise boyut değiştirerek artmaya devam etmiştir.
Evlilik sayısında had safhada görülen azalma sadece kredi sağlanması suretiyle çözülemez. Evliliklerin ekonomik nedenlerle azaldığı tezi doğru değildir. Ülkemizin en sıkıntılı yıllarında (197080) dahi evlilik ve nüfus artış oranlarına baktığımızda sorunun ekonomik zorluklarla izahı mümkün değildir. Öncelikle evliliğin önündeki engellerin kaldırılması gerekmektedir. Feminist politikalardan vazgeçilmelidir.
Feminist önderler Medeni Kanun'u ve Ceza Kanunu'nu ". noktasına, virgülüne kadar biz yazdık" demektedirler. Son 25 yılda feministlerin tüm hedeflerine ulaştığını görmekteyiz. Feministlerin kazanımları;
2001 yılında yürürlüğe giren Yeni Medeni Kanun,
2005 yılında yürürlüğe giren Yeni Ceza Kanunu,
2010 yılında referandum ile kabul edilen(10.m) pozitif ayrımcılık,
Yargıda "kadının beyanı esastır" kabulü ve uygulaması,
2011 yılında imzalanan İstanbul Sözleşmesi,
2012 yılında 6284 Sayılı Kanun'un kabulü ve yürürlüğü,
Feminist ve LGBTİQ bireylerinin manifestosu olan ve derin strateji uzmanı olduğunu iddia eden Ahmet Davutoğlu'nun halkımızın başına bela ettiği İstanbul Sözleşmesi'ni Sayın Cumhurbaşkanımızın yüksek iradesiyle kaldırması sonucu LGBTİQ bireylerinin tahribatından kurtulmuş olmamıza rağmen İstanbul Sözleşmesi'ne dayanılarak hazırlanan 6284 Sayılı Kanun halen yürürlüktedir. Aileyi dağıtan, ahlak ve inanç değerlerini tarumar eden kanunlar maalesef muhafazakâr camiada zuhur eden akademisyenler tarafından tercüme ve redakte edilerek hazırlanmıştır.
Zina ve fuhuş yapmak ceza yasalarında suç olarak tanımlanmamıştır. Feminist örgüt ve önderlerinin üstün gayretleri sonucu çıkarılan yasalar onların arzu ve istekleri doğrultusunda düzenlenmiştir. İstanbul Sözleşmesi ile uzantı yasası 6284 sayılı yasa ve yeni Ceza Yasası cinsel özgürlüğü sağlamaya yönelik kurgulanmıştır. Anayasa Mahkemesi