Türkiye ile İsrail arasında Nâzım Hikmet'in bir şiiri üzerinden yeni bir başlangıç

Rusya'nın Ukrayna'yı istilasıyla başlayan savaşın gölgesi düşmemiş olsaydı, İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog'un Türkiye'ye gerçekleştirdiği ziyaret muhtemelen olduğundan daha da büyük bir ilgi yaratmayı hak ediyordu özellikle uluslararası alanda. Ancak yine de önemli bir Ukrayna boyutunu da içerdi bu ziyaret. Çünkü, buradaki açılım Ukrayna'daki savaşın ortaya çıkardığı çok temel meseleleri, örneğin Avrupa Birliği'nin yeni dönemdeki enerji güvenliği önceliklerini de doğrudan ilgilendiriyordu.Bu gibi başlıkların değerlendirmesine girmeden önce ziyareti bir perspektife oturtalım. Herzog'un Türkiye'ye gelişi, öncelikle Doğu Akdeniz'in iki başat ülkesi arasında çok uzun bir zamandır yokuş aşağı giden kavgalı ilişkilerin artık bu durumdan çıkartılıp bir normalleşme sürecine sokulması ve yeni bir başlangıç yapılmasının harcının atılmasına sahne oldu.Ve ne ilginçtir ki Nazım Hikmet'in bir şiirinin sembolizmi, ilişkilerdeki bu yeni başlangıca bir anlamda kefil oldu. İsrail Cumhurbaşkanı Herzog, Ankara'da Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nin konferans salonunda gazetecilere açıklamalarda bulurken, "Modern çağın en büyük Türk şairlerinden biri" dediği Nazım Hikmet'in 1940'ların sonuna doğru Bursa Hapishanesi'nde yazdığı "Yaşamaya Dair" adlı ünlü şiirinden şu dizeleri okudu:"Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayıyetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin hem de öyle çocuklara falan kalır diye değilölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın içinyaşamak, yani ağır bastığından" Herzog, ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a dönerek şöyle dedi:"Sayın Cumhurbaşkanı, şairin dediği gibiyiz. Birlikte daha anlamlı bir yaşam seçiyoruz."Ziyaretin mesajı, böylelikle Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerde yeni dönemde "anlamlı bir yaşam" için barışı simgeleyen zeytin ağacı metaforuyla kaplanmış oldu.TÜRKİYE BÖLGEÜLKELERİYLENORMALLEŞMEYEYÖNELİNCETürkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler son 15 yıldır bir zeytin ağacının gölgesinin sunacağı sükûnet ortamının çok uzağında seyretti. Bu dönemde ilişkilerde meydana gelen ağır krizleri, karşılıklı olarak yürüyen sert polemikleri, kavgaları burada sıralamaya kalksak, bir köşe yazısının sınırları buna yetmez herhalde. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2009'da dönemin İsrail Cumhurbaşkanı Simon Peres'e ünlü "One minute" çıkışı, İsrail'in 2010 yılında Mavi Marmara gemisi baskınında dokuzu Türk vatandaşı olmak üzere 10 kişiyi öldürmesi hadisesi akla ilk gelen iki olaydır.Ardından bir kriz sarmalı içinde sürekli irtifa kaybetmiştir bu ilişkiler. Sonuçta neredeyse her konuda birbirlerine karşılıklı olarak açıktan tavır koyan iki hasım haline gelmiştir Türkiye ile İsrail. İki ülkenin, sürekli kavga etmenin çıkarlarına olmadığını, aksine her ikisinin de bundan zarar gördüklerini değerlendirmeleri ve yeni bir muhasebe yapmaları için uzun bir zaman geçmesi gerekmiştir.Bu süre içinde bölgesel konjonktürde İsrail'in bazı Arap ülkeleriyle ilişki kurması da dahil bir dizi dramatik değişiklik meydana gelmiştir. Ayrıca, 2009-2021 yılları arasında İsrail'i yöneten Binyamin Netanyahu'nun geçen yıl iktidardan ayrılmasının da sürece kolaylaştırıcı bir etkisi olmuştur. Tabii Doğu Akdeniz'de ve Ortadoğu'da sıkıştığını hisseden Türkiye'nin geçen yıl sorun yaşadığı bölge ülkeleriyle arasını düzeltme politikasına yönelmesi, İsrail ile de normalleşme ihtiyacını doğurmuştur.ABD'DEKİ YAHUDİLOBİSİNİ KAYBEDİNCEBu muhasebede şunu görüyoruz. İsrail ile ilişkilerin dibe vurması Türkiye açısından hafife alınmayacak kayıplara yol açmıştır. Tecrübe edilerek bir kez daha anlaşılmıştır ki, İsrail ile ilişkiler yalnızca Ankara ile Tel Aviv-Kudüs ekseninde sonuç doğuran bir denklemle sınırlı değildir. Türkiye İsrail'i karşısına alınca, ABD'deki en önemli müttefiki olan Yahudi lobisini de kaybetmiştir. Bir dönem ABD'de aleyhine olan her gelişmede Yahudi lobisini yanında bulabilen Türkiye bu güvenceden mahrum kalınca, Kongre Türkiye aleyhine her girişimin kolaylıkla hayata geçirilebildiği bir açık sahaya dönüşmüştür.Bir bu kadar önemlisi, hem İsrail ve hem de Mısır ile köprülerin tümüyle atılması, bu iki ülkeyi Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi'ni de yanlarına alıp, başka aktörlerin de katılımıyla Doğu Akdeniz'de Türkiye'yi dışladıkları bir dizi yapılanmaya girişmelerinin önünü açmıştır.Örneğin, bu dörtlü yapı, İsrail de dahil Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon kaynaklarının dünya pazarına sevki için Türkiye'yi dışlayan projeler tasarlamıştır. Gelgelelim KRY ile Yunanistan güzergâhı üzerinden gitmesi tasarlanan East-Med doğalgaz boru hattı projesinin ekonomik açıdan gerçekçi olmadığı sonradan ortaya çıkmıştır.Ankara'ya göre, İsrail'in kendi münhasır ekonomik bölgesindeki doğalgazının uluslararası piyasaya sürümünde en mantıklı çıkış hattı Türkiye olmalıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki gün Herzog'la düzenlediği basın toplantısında "Enerji ve enerji güvenliği alanlarında yürütülecek projelerde işbirliğine hazır olduğumuzu Sayın Devlet Başkanına ifade ettim" demiştir. Türkiye'den İsrail'e önce Dışişleri ardından Enerji Bakanlarının gidecek olması yeni dönemde enerjinin ikili ilişkilerde kazanmakta olduğu geniş boyutu göstermesi bakımından önemlidir.Bu yakınlaşma Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle birlikte Avrupa Birliği'nin doğalgaz alanında Rusya'ya olan bağımlılığını azaltmak üzere dramatik adımlar atmaya hazırlandığı bir döneme denk geliyor. Batı Avrupa'nın enerji alımlarının çeşitlendirilmesi ihtiyacını karşılamak üzere İsrail-Türkiye ekseni üzerinden açılacak bir enerji koridoru Avrupa jeopolitiği yeniden şekillenirken kayda değer bir etki yapabilir.TİCARETSİYASETİN ÖNÜNDEBu arada vurgulanması gereken