Mısırlı alimler, Said Nursi'nin zekâsına hayran kalmışlardı
Mısır'ın Ezher ulemasından Şeyh Bahid Efendi, "Avrupa bir İslam devletine, Osmanlı Devleti de bir Avrupa devletine hamiledir; bir gün gelip doğuracaklar." diye konuşan Bediüzzaman'ın zekası karşısında şaşkınlığını ifade etmiştir. Gelin görün ki, böyle bir dehaya sahip olan Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti onun kadrini kıymetini bilememiş ve on yıllarca sürgün ve hapis hayatını, zehirlendirmeleri ona reva görmüştür.
GEZİ: Bediüzzaman'ın tarifiyle İslamiyetin zeki bir mahdumu (evladı): Mısır
Sebahattİn YAŞAR - 2
emailprotected
Risale-i Nur eserlerinde Mısır diye bir arama yapınca karşınıza onlarca değişik konuları olan maddeler çıkmaktadır. Bu ifadelerden birisi de, 1908'li yıllarda Mısır'ın Ezher ulemasından Şeyh Bahid Efendi ile geçmektedir.
Konu Risale-i Nur'da şöyle geçer: "Said Nursi, kırk sene evvel İstanbul'da iken, "Kim ne isterse sorsun" diye harikulade bir ilanat yapmıştır. Bunun üzerine o zamanın meşhur alim ve allameleri, Bediüzzaman'ın hücresine kafile kafile gidip, her nevi ilimlere ve muhtelif mevzulara dair sordukları en müşkül, en muğlak sualleri Bediüzzaman duraklamadan doğru olarak cevaplandırmıştır.
Böyle had ve hududu tayin edilmeyen, yani "Şu veya bu ilimde veya mevzuda, kim ne isterse sorsun" diye bir kayıt konulmadan ilanat yapmak ve neticede daima muvaffak olmak, beşer tarihinde görülmemiş ve böyle ihatalı ve yüksek bir ilme sahip böyle bir İslam dâhisi, şimdiye kadar zuhur etmemiştir; Asr-ı Saadet müstesna...
Ayasofya Camii'nde Osmanlı-Avrupa sorusu
Hatta o zamanlarda, Mısır Camiü'l-Ezher Üniversitesi reislerinden meşhur Şeyh Bahid Efendi, İstanbul'a bir seyahat için geldiğinde, Kürdistan'ın sarp, yalçın kayaları arasından gelerek, İstanbul'da bulunan Bediüzzaman Said Nursi'yi ilzam edemeyen İslam uleması, Şeyh Bahid'den bu genç hocanın (Bediüzzaman'ın) ilzam edilmesini isterler. Şeyh Bahid de, bu teklifi kabul ederek bir münazara zemini arar. Ve bir namaz vakti, Ayasofya Camiinden çıkılıp çayhaneye oturulduğunda, bunu fırsat telakki eden Şeyh Bahid Efendi, Bediüzzaman Said Nursi'ye hitaben: "Avrupa ve Osmanlı Devleti hakkında ne diyorsunuz Fikriniz nedir"
Şeyh Bahid Efendi Hazretlerinin bu sualden maksadı Bediüzzaman Said Nursi'nin şek olmayan bir bahr-i umman gibi ilmini ve ateşpare-i zekasını tecrübe etmek değildi. Zaman-ı istikbale ait şiddet-i ihatasını ve idare-i alemdeki siyasetini anlamak fikrinde idi.
Buna karşı Bediüzzaman'ın verdiği cevap şu oldu: Yani, "Avrupa bir İslam devletine, Osmanlı Devleti de bir Avrupa devletine hamiledir; bir gün gelip doğuracaklar." Bu cevaba karşı, Şeyh Bahid Hazretleri, "Bu gençle münazara edilmez. Ben de aynı kanaatte idim; fakat bu kadar veciz ve beliğane bir tarzda ifade etmek, ancak Bediüzzaman'a hastır." demiştir. Sözler, s. 1224.
Şeyh Bahid Efendi ile Bediüzzaman arasında geçen bu fikir alış verişi karşısında Şeyh Bahid Efendi, Bediüzzaman'ın zekası karşısında şaşkınlığını ifade etmiştir. Gelin görün ki, böyle bir dehaya sahip olan Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti onun kadrini kıymetini bilememiş ve on yıllarca sürgün ve hapis hayatını, zehirlendirmeleri ona reva görmüştür.
Alem-i İslam ve Batı'yı avucunun içinde gibi bir feraset ve basiretle değerlendirien Bediüzzaman, bu ilmini elbette hem Allah'ın yardımına hem de kendisinin gençlik yıllarında 17 yıl boyunca Van'da aldığı eğitime, okumalarında edindiği malumata borçlu idi. Bir anlamda Allah onu, sürgün ve hapis yılları öncesi, din ve fen ilimleri ile mücehhez hale getirmiş ve sonrasında, yanında Kur'an'dan başka kitapların olmayacağı, Risale-i Nurların neşredileceği yıllara hazırlamıştı.
İşte Bediüzzaman bu yıllarda dünyadaki bütün içtimai, siyasi ve dini gelişmelerin ilmini talim etmiş, insanlığın, Müslümanların hastalıklarını ve kurtuluş çarelerini Risale-i Nurlar ile neşretmiştir. Bugün hala, Bediüzzaman'ın Şam Emevi Camii'ndeki Hutbede gündeme gelen, alem-i İslam'ın içine düştüğü hastalıklar ve çareleri konusunda gerekli adımlar atılmış değildir. Bugün Gazze'de yaşanan İsrail zulmü, Müslümanların birlik ve beraberliğinin olmamasının sonucudur. Halen bu dersler alınmayı beklemektedir.
Şeyh Bahid Efendi'ye Bediüzzaman'ın ifade ettiği gibi, Avrupa bir İslam devleti doğurmuş ve doğuracak; Osmanlı da bir Avrupa devleti doğurmuştur. Yani bütün ifadeler bir bir tarihi olaylarla sabitlenmiştir. Alem-i İslam'daki içtimai ve siyasi hastalıklar, hürriyetin, adaletin, meşveretin gelişmemesinin neticesidir. Bütün kötülüklerin kaynağı istibdattır. Çare de yine Bediüzzaman'ın Eski Said Dönemi Eserlerinde ele alınan Kur'ani hakikatlerdedir.
İskenderiye şehri, bir Akdeniz incisi
Mısır gezimizin ilk durağı İskenderiye idi. Burası pek çok medeniyetlere ev sahipliği yapmış, kadim kültürleri olan bir yerleşim. Büyük İskender tarafından kurulmuş bir şehir. İskenderin burayı almasıyla birlikte buraya ciddi bir Yunan halkı yerleşimi olmuş, zamanla da halktan pek çoğu buradaki kültürel ve dini hayata ayak uydurmuşlar.
İskenderiye'de nelerle karşılaşacağımızı bilmiyoruz. Sevgili damadım Emin Cenan'ın daha önce Mısır'a gitmiş olması ve gezilecek yerleri görmesi ve nelerle karşılaşılabileceğine dair tecrübesinin olması bizi rahatlatan bir durumdu. Eşim, ben ve iki kızımla birlikte biz ve Coşkun ailesi olarak Emin, Nurenda kızım ve torunların da biletlerini, otel rezervasyonlarını Emin yapmıştı. Bir anlamda 'Emin tur'la gezimizi yapacaktık. Nitekim Arapça, İngilizce dil olmadan, böyle bir geziye çıkmak zaten mümkün değildi.
Uçaktan indiğimizde hemen birer telefon hattı aldık. Uberden taksi çağırdık. Şehir içi ulaşım oldukça uygun. Ama iki taksi ile gitsek daha rahat olacaktı. Diğer taksiyi havalimanından tutalım dedik, ama üç, dört kat fiyat isteniyordu. İkinci taksiyi de bir türlü çağıramadık. Sonra gelen taksici ben sizi götürebilirim zaten bir saat kadar yolumuz var dedi ve bindik, fiyatta da anlaşıldı. Ama inerken taksici ekstra fiyat istiyordu. Gece saati uğraşmamak için istediğini verdik ve sadece birkaç saatlik uyumak amaçlı Aleksandria Otelimize ulaştık. Bu arada Aleksandra isminin İskenderiye ismiyle aynı olduğunu öğreniyoruz.