Sosyal medyada bu aralar acayip bir tatil çılgınlığı var. Hikâyeleri açtığım anda üzerime güneş kremi sıçrıyor. Yanık tenli tatil zanlılarının"En çok biz eğleniyoruz!"çığlıkları ortalığı inletiyor.
Bu rekabetçi ortamda"tatilci kariyeri"diye bir şey oluştu. Ne kadar çok çılgın etkinlik yapar, ne kadar fazla borca batarsan o kadar yükseliyorsun.Millet resmen tatil fotoğraflarıyla sosyal statü inşa ediyor."Sıla-ı rahim için memleketteyiz"yazıp bahçe fotoğrafı paylaşanlarla,"Scuba diving için Karayipler'deyiz"yazıp tekne fotoğrafı paylaşanlar arasında bir ast-üst ilişkisi yaşanıyor.Yakında tatil koçları falan çıkarsa inanın hiç şaşırmam!Ağır tatil mesaisiTatil dinlenmek içindir diye biliyoruz. Peki, tatile çıkanlar gerçekten dinlenebiliyorlar mıKendimden yola çıkarak şunu çok net söyleyebilirim: Ben otel tatilinde hiç dinlenemiyorum. Hatta sürekli mutlu olmaya çalışmak ve her anın keyfini çıkarmak için verdiğim saçma mücadeleden dolayı acayip yoruluyorum."Aman gün doğumunda çarşaf gibi denizi kaçırmayalım, gün batımında bilmem nerede kahve içelim"derken, bildiğiniz ağır bir mesai yapıyorum.Uzanıp gevşemenin imkânı yok. Uzandığım an içimden bir ses,"Tatildesin, kalk eğlen!"diye sızlanıyor. İki sayfa kitap okuyacak olsam, içimdeki o çılgın tatilci bu sefer"Kitabı evde de okursun"diyor ve ben kendimi saçma bir şekilde sahilde taş toplarken buluyorum.Düğünlerde efendi gibi kenarda limonatasını içerken"Oturmaya mıgeldik"diye çekiştirilen davetliler vardır ya Kendimi onlar gibi hissediyorum. İçimde hep bir piste çıkma refleksiHele "her şey dâhil" pahalı bir otelde falan tatil yapıyorsam yandım! Tatil eğlencesinden hiçbir şey hariç kalmasın diye harcadığım enerji beni yiyip bitiriyor! Odaya gidip yatağa uzandığım anda içime bir sıkıntı basıyor."Ben o kadar parayı yatmak için mi verdim"diyerek fırlıyorum ve havuz başında bayat çay içerek paramın hakkını vermeye çalışıyorum.Bir de açık büfe yorgunluğu var Tatmadığım her yemek, ağzıma atmadığım her tatlı sıkıntı yapıyor. Hepsinden tadınca da ayrı sıkıntılar oluşuyor. Hiçbir şey sorulmadan sofraya konan o tarhana çorbasının samimiyetini özlüyorum.Tatile uçakla gitmek zaten apayrı bir işkence. Uçuştan beş saat önce yola çıkıyorum. Havaalanında bir elimde kemer, diğer elim pantolon düşmesin diye belimdeyken ayağımdaki galoşları çıkarmaya çalışıyorum. Her güvenlik noktasında bölünerek azalıyorum ve ötmemek için sağa sola sıkıştırdığım saat, cüzdan, bozuk para bilmem neyi tekrar bir araya getirmek acayip bir metal yorgunluğuna sebep oluyor.