Kısırdan SİHA yapmak!

Geçtiğimiz günlerde ülke olarak yerli malı haftasını kutladık. Kişi başına düşen gayrisafi millîduyguların yükselmesi gereken bu haftada ülkenin toptan şekeri yükseldi. Çünkü millîbir iştahla bir hafta boyunca yedik.

Zaten yerli malı haftası deyince benim aklıma böreğin kenarına bulaşmış kısır geliyor. Çünkü uzun yıllar boyunca yemek dışında sergileyeceğimiz yerli mal yoktu. En yerli malımız annemizin teyzemizin yaptığı börek, poğaça falandı işte. Bir de kendi tarlalarımızda yetişen ürünler

Yıllar geçti, üretmeye başladık. Artık yerli malı haftası daha farklı kutlanır diye düşünüyordum. Bu sefer de sütlü irmik helvasından TOGG, kısırdan SİHA, kabak tatlısından Altay tankı yapıp yine yedik.

MillîSavunma Sanayimizin hamur işiyle buluştuğu bu şölen, kültürel gecikmenin bir yansıması galiba. Eski hatıralarla yeni gelişmeler birleşince ortaya garip bir bulamaç çıktı. Göğsümüz mü kabaracak iştahımız mı, karar veremedik.

Yerli malı haftasına çikita muzla katkı sağlayan bir kuşağın temsilcisi olarak benim kafam biraz karışık belki ama yeni kuşak öyle değil. Çocukları kendi hatıralarımızın gölgesinden kurtarıp, farklı şeyler yapmamız gerekiyor. Bunu yapan okullar oldu elbette ama yeterli değil.

Bence ilk olarak bu haftanın ismini değiştirmek lazım. Sonra da yerli malı kullanma vizyonunu boykot refleksinden kurtaracak bir farkındalık oluşturmak gerekiyor.

Yoksa yerli malı haftasını kutlayacağız diye hamur açmaktan çocukların anası ağlıyor.

Söylemesi kolay

Babam, eski Kadıköy Müftüsü Mekki Efendi'nin kâtipliğini yapmış uzun yıllar. Çocukluk yıllarımda içinde Mekki Efendi'nin ismi geçen birçok şey dinledim babamdan. Yaşım ilerledikçe, babamın anlattığı bu küçük anekdotlar hep peşimden geldi. Çocukken masal gibi dinlediğim cümleler, yıllar sonra benimle birlikte büyüyüp olgunlaştı.

Kimisi on yıl sonra, kimisi yirmi yıl sonra takvimin farklı sayfalarından kopup gelerek, hayatımdaki boşluklara doldular.

Babamın anlattığı bu hatıralardan bir tanesi de şu;

Bir sabah müftülükte otururlarken kapı açılmış ve içeri bir adam girmiş. Kısaca kendini tanıttıktan sonra da Mekki Efendi'ye yanaşmış ve konuşmaya başlamış;

"Ben iş bulmak için İstanbul'a gelmiştim. Ama her şey ters gitti ve parasız kaldım. İki saat sonra bir otobüs var. Binip memlekete dönmek istiyorum ama bilet alacak param yok. Yardımcı olabilir misiniz"