Çüşünüz!

Yaşanan karikatür kriziyle ilgili bir şey yazmayacaktım aslında. Yaşandı bitti saygısızca deyip unutacaktım ama bitmedi. Hâlâyazıp çizmeye devam ediyorlar ve konu güzergâhında sapaklar giderek artıyor. Sadece cehaleti değil, açık bir kültürel ihaneti de ortaya koyan tartışmalar artık sinir bozuyor.

Bu mesele,"Karikatür ne anlatmak istemiş"ya da"Sanatçının niyeti neymiş"gibi tartışmalarla açıklanamaz. Mesele çok daha derin: Dinîdeğerlere tamamen duyarsız, tarihsel hafızayı, toplumsal yapıyı ve kültürel derinliği hiçe sayan bir zihniyetle karşı karşıyayız.

Bu konuyu sanatçının ifade özgürlüğü zemininde tartışmak da anlamsız. Çünkü Batı dünyasının düşünürlerinin görüşlerini bile alsanız, hak verecek bir şey bulamazsınız.

Mesela John Stuart Mill'e danışsak, ifade özgürlüğünün başkalarına zarar vermediği sürece serbest olabileceğini söyler. Veya Karl Popper'a sorsak,"Hoşgörüsüzlüğe sınırsız hoşgörü gösterilirse, toplum yok olur"der muhtemelen. Mevzuyu T.S. Eliot duysa, o da sanatın yalnızca bireysel bir ifade alanı değil, aynı zamanda topluma karşı bir sorumluluk alanı olduğunu söyler ki bunları söylemişlerdir zaten.

Bu açıdan bakıldığında bir karikatüristin,"Ben özgürüm, istediğimi çizerim"tavrı, aslında etik dışı bir bencilliğin ifadesidir. Yabancı kültürlere alabildiğine hoşgörü gösterip kendi değerlerini hor görenlere şunu söylemek lazım o zaman:

Toplumu ayakta tutan değerlerin hedef alınması, hoşgörüsüzlüğün zirvesidir.

Karikatür krizine tepki gösterenlere tepeden bakan bir güruh var ve bunlar genelde analitik çözümlemeler yapıyorlar. Yani karikatür sanatı, düşünce özgürlüğü ve dinîhassasiyetler arasında anlamsız bir müzakere süreci yürütüyorlar.

Evet, analitik düşünce, mantık kuralları çerçevesinde doğruyu ve yanlışı, neden-sonuç ilişkileriyle arar. Matematikte ve fen bilimlerinde bu yaklaşım çok etkilidir. Ancak mesele insan, değerler, kültür ve inanç olduğunda tablo değişir. Kaynağını dinden almayan seküler bir ahlak anlayışı, pozitivizm, empirizm ve memleket aklı arasındaki mesafeyi ve dengeyi elbette gözetemez.

Yani hayattaki doğrular, çoğu zaman tek başına akıl terazisine sığmaz. Çünkü insan sadece akıldan ibaret değildir. Duygularımız, inançlarımız, geleneklerimiz ve yaşadığımız coğrafya bizim "doğru" algımızı şekillendirir.

Amerika'da bir çocuk babasına ismiyle seslenir ve normal karşılanır mesela. Ama Türkiye'de bir çocuk babasına,"Hüseyin n'aber"derse, ortalık karışır. Neden peki Çünkü tarih ve coğrafya bunun saygısızlık olduğu konusunda hemfikir olmuştur ve bu konuyu kurcalamak abesle iştigaldir.

Yolda ailecek yürürken bir yabancı yanaşsa ve eşinize çok güzel olduğunu söylese"Terbiyesiz, ahlaksız!"diye adamın üzerine mi saldırırsınız Yoksa"Bir erkek bir kadını beğenmiş ve bunu içtenlikle ifade ediyor. Ne var bunda"diyerek konuyu ifade özgürlüğü bağlamında mı değerlendirirsiniz