Turşucu Hurşit ve bilim

Sonda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: Dünyayı yıkımın eşiğine getirenler, bilimi mürşit belleyenlerdir.
Ne ki ben de Gazi Paşa hazretlerinin "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir" sözüyle büyüdüm.
Gerçi bu sözden önce "Hayatta en hakiki mürşit turşucu Hurşit" şeklindeki şakasına muttali olmuştum. İlk mektep sıralarını çiçeklendirmeye başladığım yıllarda, bunun "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir" sözünden mülhem bir "şaka" olduğunu anlayacaktım.
İşbu şakaya kaynaklık eden sözün "orijinali" şöyleydi: "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir fendir, ilim ve fenden başka yol gösterici aramak gaflettir, dalalettir, cehalettir..."
Daha sonra da bu sözün "orijinal" olmadığını, yani Gazi Paşa'ya atfedildiğini öğrenecektim.
Gelgelelim, Gazi Paşa'nın mezkûr söze indirgenecek konuşmaları da vardı.

Yıllar sonra, otuzlu yaşlarımın sonunda Thomas S. Kuhn'un "Bilimsel Devrimlerin Yapısı"nı okuyunca, "Hayatta en hakiki mürşit turşucu Hurşit" şakası bambaşka anlam kazandı.
O kadar ki "Turşucu Hurşit" esprisini bilimefene "yabancılaştırma efekti" mesabesinde görmeye başladım.
Bilimi mürşit belleyenlerin bilime "iman" ettiklerine tanıklık ettikçe görüşüm daha da kuvvetlendi.
Bilim felsefesi üzerine kitaplar karıştırdıkça "yanlışlanabilir olmayanın bilimsel olmayacağının" (Popper) künhüne vardım.
Bilimsel hakikat, olsa olsa hakikat bütününden bir parça olabilirdi. Bilim her soruyusorunu çözer inancı da tastamam hurafeden ibaretti.
Bilime iman eden ve hiçbir şekilde şerik koşulmasını kabul etmeyen kesin inançlıların "bilimselciliği" bilimin entegrizminden başka bir şey değildi.
Uzun lafın kısası, kendisine mürşit gibi biat etmeyibağlanmayı bizzat bilim "caiz" görmüyordu.