Netanyahu Gazze soykırımına başladığı ilk günlerde "Arap liderlere diyorum ki, eğer çıkarlarınızı korumak istiyorsanız, tek bir şey yapmalısınız; sessiz kalın..." demişti.
Söz konusu liderlerin "çıkarları" takdir edersiniz ki koltuklarından ibaretti.
Ve o koltuklarda nasıl oturduklarını/ oturtulduklarını gayet iyi biliyorlardı.
Hâliyle, "çağımızın soykırımcısı" Netanyahu'nun mahut direktifine muntazaman uyarak sessiz kaldılar.
O kadar ki Gazze'nin çocukları açlıktan ölürken bile gıkları çıkmadı.
Böylece "koltuklarını" sağlama almış oldular.
Ne ki, İlber Ortaylı'mız geçen gün izlediğim bir programda Arap dünyasının Gazze soykırımına sessizliğini "koltuk belasıyla" değil, "Filistin sevgisizliğiyle" açıkladı. Gündüz gözüyle "Filistinlileri sevmezler..." dedi.
Halbuki meselenin Filistinli sevmemekle uzaktan yakından alakası yok.
Ona bakarsanız Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas'ı sevmeyen yok, Netanyahu dâhil. Hatta CHP Genel Başkanı Özgür Özel'i bile bunların arasında sayabiliriz.
Zira, bir yandan "Deniz Gezmiş'in davası Filistin davasıdır; Deniz Gezmiş, Filistin'de El Fetih kamplarında İsrail zulmüne ve işgaline karşı direnmiştir..." derken öte yandan günümüz İsrail zulmüne ve işgaline direnen Hamas'a "terörist" demenin başka bir izahı yok. (Özgür Özel, Hamas'a terör örgütü demekle Netanyahu'nun sevgisini kazandığı muhakkaktır. Günahını almak istemem ama belki de bu "sevgiye" güvenerek müstevlilerden iktidar değişikliği dilenmiştir...)
Tekrar edelim:
Mesele, Filistinli sevmek veya sevmemek değildir. İsrail'e ve İsrail'i bölgeye yerleştiren emperyalizme karşı çıkmaktır.
Kürt, Türk, Arap, Fars, Filistinli, Şii, Sünni, Dürzi, Mecusi, ila ahir, hangi etnisite, hangi mezhebe mensup olursa olsun emperyalizme karşı çıkanları, koltuklarını müstekbirlere borçlu olan işbirlikçiler sevmezler.