Sultanın dönüşü
Henüz bizzat tanışmış değildik ama kimi zaman telefonla konuşuyor, hasbihal ediyorduk.
Her konuşmamızın ardından Atasoy Abi'nin şu sözü gelip beni buluyordu: "Yürekleri birbiri içinde eritmeksizin tanışmak olmaz. Gövdelerin birbirini tanımasına, tanışma demek olmaz..."
Öyleydi, aramızda yürek birlikteliği, başka bir ifadeyle gönüldaşlık vardı.
Bugünkü serlevhamızdaki "Sultan" da babadan oğula geçen değil, gönülden gönüle akan deruni ırmak mesabesindedir. Hâliyle, Trabzonspor taraftarlarının "Fatih Sultan Tekke" yakıştırmasından değil, Yunus Emre gibi, Hacı Bektaş Veli gibi gönül sultanlığından mülhemdir.
Ki, insan gönüldür, gönül!
Fatih Tekke ile tanışmamızı 2013 yılında bizim evde bir sabah kahvaltısında buluşarak vicahiye dönüştürdük. Hatta, halihazırdaki TFF Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu da kahvaltımızı onurlandırmıştı.
Bu vesileyle şuracığa minik bir parantez açayım: Tarafsızlık belasına Trabzonspor'a haksızlık yapılmasına göz yumulmasını asla doğru bulmuyorum. Herkese ve her zaman zerre miskali ayrım yapmaksızın adaleti gözetmek lazım gelir. Parantezi kapattım.
Hiç unutmam, Fatih bir sonraki buluşmamızda kendisine kitap tavsiye etmemi istemişti.
Bir kitapçıya girdik...
Bir futbolcuya kitap tavsiye ederken bu denli zorlanacağımı rüyamda görsem inanmazdım.
O kadar ki Cemil Meriç'in külliyatını bile çoktan yalayıp yutmuştu.
Fatih duygusal olduğu kadar da cesur bir adam.
Şampiyonlar Ligi finali hayalleri kuran, idealleri olan, yalansız dolansız adam gibi bir adam.
Zaten futbolculuğunu da adamlığını da rakip futbol taraftarları dâhil herkes takdir eder.
Cemal Süreya, İbrahim Tatlıses'ten Metin Oktay'a kadar portreleri anlattığı "99-Yüz'de" büyük şairimiz merhum Sezai Karakoç