Solun en büyük iyiliği

Günümüz solunun antiemperyalizm gibi bir derdi artık yok. Varsa yoksa Erdoğan düşmanlığı. Düşmanlıkları da küresel emperyalizmle eşgüdüm içinde. Hem antiemperyalist hem Erdoğan karşıtı olanları da yok değil. Fakat azınlıktalar. Böylelerine muttali olduğumda gözlerim parlıyor, adeta pamuklara sarasım geliyor. Hülasa, emperyalizme karşı çıkıyorlar ya, bu da bana yetiyor. Fakat Erdoğan'a karşı çıkmaları da emperyalistlere yetiyor. Müstevlilerin nezdinde, Erdoğan'a karşı ol da istersen sabah akşam, "Kahrolsun ABD emperyalizmi" de, hiç fark etmiyor. Erdoğan düşmanlığı söz konusu olduğunda gerisi teferruattan ibaret kalıyor. Bu solcularımız, emperyalistlerin sevgisine mazhar olabiliyor. "Kahrolsun dediklerimiz neden bizi seviyor" diye soranları yok. Yine de Che Guevara'nın "Düşmanın seni seviyorsa sende bir puştluk var demektir" sözünü hatırlatmak istemem. Çünkü kötü niyetli değiller, özünde iyi insanlar. Lakin, kimi zaman kötü niyetli olmak mı yoksa ahmak olmak mı daha zararlı, kestiremiyorum. Türk solunun bir kısmı "telmaşa liberal" haline gelmiş, bir kısmı da etnik milliyetçilik peşinde. İlk gençliğimizin solcuları böyle değildi. Halkların kardeşliğini savunan, bölücülüğe karşı çıkan, yurtsever, bağımsızlıkçı, velhasıl halkçı insanlardı. Her şeyden evvel de anamalcılığa kökten isyan eder, Koç'tan girip Eczacıbaşı'ndan çıkarlardı. Günümüz solcuları bunun tam aksine, Türkiye'nin gayri safi milli hasılasının yüzde 10'una yakınını tek başına elinde bulunduran Koç Holding başta olmak üzere sermaye babalarına bayılıyorlar. Sermaye babaları da onları her fırsatta himaye ediyor. "Sahte solcuları" sadece küreselci anamalcılar değil, Davutoğlu ve Babacan da çok seviyor. Sevgilerini gösterebilmek