Ölümle uyanmak
İlk gençliğimden beri teselli makamındaki iki lakırdıya acayip gıcığım. Biri, "Hayat devam ediyor", diğeri "Ölenle ölünmez".
Malumunuz, her iki ifade de çokluk ölenin en yakınlarına söylenir.
En yakını ölen bir insana, mesela oğlunu yani ciğerparesini kaybetmiş bir anneye, "Ölenle ölünmez" demek en hafifinden nobranlık değil midir
Mezkûr ifade teselliden ziyade "yaşama suçu" hissettirmez mi insanda
Merhum Cemil Meriç "Bir Dünyanın Eşiğinde" eserinde, Hint edebiyatından Gandi'nin (şair olanı) "Birbirini çok seven iki dosttan biri ölürse eğer gerçekte ölen hayatta kalandır..." dizesini aktarır.
Budur. Ve, gerçekte ölen hayatta kalansa, "Hayat devam ediyor!" tastamam lafügüzaftır.
Mahut laftan daha kötüsü de ölenin yakınına "Senin için hayat bitti artık" demeye getirmektir.
Daha önce anlatmıştım ama hatırlatmanın tam vaktidir:
Merhume Ayşe Şasa, eşi Bülent Oran'ın vefatının ardından içlerinde Şerif Mardin'in de yer aldığı elit dostlarının taziye ziyaretlerinde ölümün son olmadığını, bir rüyadan uyanmak olduğunu dile getirince, "Öyle de Ayşe Hanım yine de çok zor tabii, eşinizi kaybettiniz..." karşılığını almış. (Ayşe Abla "Baktım onlar beni değil ben onları teselli etmeye çalışıyorum" derken nasıl tatlı tatlı gülmüştü, hiç unutamam.)
En doğrusu, "Allah sabır versin, hayat bir imtihan, hepimiz öleceğiz..." demektir.
Zengin de olsan fakir de olsan, şöhret de olsan sıradan da olsan, âlim de olsan cahil de olsan öleceksin. Mukadderat budur.
Ölüm hayatta kalan için en büyük nasihattir.
Ayrıca şunu da söylemeyi ihmal etmeyelim: Politik hayvanlar (political animals) yüzünden devam ettiği söylenen hayat da pek devam edemiyor aslında.
Zaman akıp gidiyor sadece.
O kadar ki yaşamıyor gibi yaşıyoruz desem yeridir. Siz söyleyin, sırf bu nedenle ölümlerden maada, hayatı ıskalamıyor muyuz