Gerek Özgür Özel'in ve gerekse emanetçisi olduğu İmamoğlu'nun Türkiye'yi müstevlilere şikâyet etmelerine doğal olarak taaccüp ettik.
Hele ki CHP Genel Başkanı'nın Türkiye'nin iç siyasetine müdahale etmediği için İngiltere'ye gündüz gözüyle sitem etmesiyle dumura uğradık.
Lakin sanırım şuncağızı gözden kaçırdık: CHP'nin Batı'yla ilişkisi münferit değil, karakteristiktir.
Mesela, çağdaşlaşmayı Batılılaşmak olarak yutturmaları da bu karakterin gereğidir.
Bu da, takdir edersiniz ki, dillerinden düşürmedikleri Gazi'nin "Bağımsızlık benim karakterimdir..." sözünün tastamam hilafınadır.
***
CHP Genel Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Namık Tan, mahut karakterin tipik örneklerinden biri olarak, İsrail'in İran'ın nükleer tesislerine yaptığı saldırı üzerine şöyle demişti: "Ankara'dan bakışla Ortadoğu kaynaklı gerçek iki stratejik tehdit Şam'daki ve Bağdat'taki BAAS diktatörlükleriydi. Bunlar resimden çıktı. İran'ın nükleer silah edinmesi de Türkiye için varoluşsal bir tehdit olacaktı..."Demem o ki, CHP'nin karakteri budur: Neo-mandacılık.
Bir önceki dışişleri danışmanları Ünal Çeviköz böyle bir karakterdi.
Hani şu tüm açıklamaları Türkiye'nin tezlerine aykırı ve ABD/Batı beklentilerine uyumlu olan, Türkiye'yi dış güçlere şikâyet etmeyi marifet bilen, Atlantikçi hizalanmayı vazeden akıldaneleri... Rahmetli Engin Ardıç bir defasında eski arkadaşı olan bu CHP Genel Başkan danışmanına, "Kime çalışıyorsun Ünal" başlıklı bir yazı döşenmiş, "Amerika Birleşik Devletleri'nin CHP konsolosu gibi davranıyor..." demişti.
Dedim ya, CHP karakteristiğidir bu, asla münferit değil.
O kadar ki, CHP'nin dış politika anlayışı adeta "Batı'ya tercümanlıktan" ibarettir.
Her yeni isim, en fazla "eski deliklerden yeni bakışlar" mesabesindedir.
Hâliyle Ünal gider, Namık gelir; tez değişmez, en fazla üslup bazen cilalanır, o kadar.
***
CHP'nin Eskişehir Milletvekili