Kaçış yok

Rusya Devlet Başkanı Putin, dönemin ABD Başkanı Bill Clinton ile Kremlin'deki görüşmesinde, "Bill" demiş, "Rusya NATO'ya katılmak isteseydi bu gerçekleşebilir miydi"
Clinton hem çok ilginç bulmuş bunu hem de biraz boşta bulunmuş olacak ki şappadak "Bence olur..." cevabını vermiş.
Lakin ikili akşam yemeğinde buluşunca Clinton ağız değiştirmiş. "NATO'ya alamayız sizi" demiş, "Ekibimle görüştüm, şu an itibarıyla mümkünatı yok..."
Hayır, bunları ben uydurmadım. Ünlü ABD'li gazeteci Tucker Carlson'la geçen gün yaptığı röportajda bizzat Putin söyledi.
Nereden baksanız tuhaf.
O kadar ki, bundan mülhem, dönemin başkanları Harry. S. Truman ile Josef Stalin'in 1947'de başlayan Soğuk Savaş'ın hemen öncesindeki konuşmalarını tahayyül ettim:
"Josef, şöyle uzun soluklu bir Soğuk Savaş'a ne dersin"
"Çok iyi olur Harry!
Aynı şeyi düşünmüştüm biliyor musun, benden çok yaşayacaksın..."
(...........................)
Truman gerçekten de Stalin'den çok yaşamıştır.

İkinci Dünya Savaşı'ndan iki yıl sonra Soğuk Savaş Dönemi başladı. Bundan iki yıl sonra da (1949'da) ABD'nin patronu olduğu NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) kuruldu.
İşbu örgüte 1952'de biz de katıldık. Beleş değil tabii, bedel ödedik; 1950'de Kore'de savaştık. Karşılığında da (Yunanistan'la eşzamanlı) NATO'ya girdik. Böylece Rusya tehdidine karşı kendimizi sağlama aldığımıza inandık.
NATO'ya mukabil, Rusya'nın (dönemi itibarıyla SSCB'nin) öncülüğünde 1955'te Varşova Paktı kuruldu.
Demek ki kuru kuruya Soğuk Savaş başlatmakla iş bitmiyormuş, tehdit üzerinden dünyaya "şekil" vermek de gerekiyormuş.
Söz konusu Putin-Clinton diyaloğundan anlaşılacağı üzre (Soğuk Savaş 91'de nihayete erince) Rusya kendini güvende hissetmek için NATO'ya katılmak istemiş.