Fazıl Say'ın son çıkışı yalnızca bir piyanistin bireysel tepkisi değil, insanlığın belleğine düşülmüş güçlü bir kayıt oldu: "Gazze'de soykırım var, nokta!"
Tarih büyük sanatçıları zulme karşı çıkışlarıyla ya da suskunluklarıyla da hatırlar.
Picasso, "Guernica" tablosuyla İspanya İç Savaşı'nın acılarını tuvale kazıdı; hâlâ milyonların vicdanını sarsıyor. Victor Jara, Şili'de darbeye karşı şarkılarıyla direndi, öldürüldü ama hâlâ saygıyla anılıyor. Charlie Chaplin, "Büyük Diktatör" filmiyle Hitler'e karşı en etkili sanat eserlerinden birini verdi...
Bugün de aynı cesaretle sesini yükselten sanatçılar var.
Mesela, Roger Waters ilk günden itibaren Gazze'deki soykırıma isyan etti; sahnede Filistin bayrağını kaldırarak tüm konserler için adeta işaret fişeği vazifesi gördü... İsrail ordusuna Nazi benzetmesi yapan Javier Bardem'den Susan Sarandon'a, Mark Ruffalo'dan John Cusack'a kadar birçok sanatçı, kariyerlerini tehlikeye atmak pahasına vicdanlarının sesini yükselttiler.
Gelgelelim...
Vaktiyle Nazi Almanyası'na methiyeler düzen sanatçılar bugün nasıl ki utançla hatırlanıyor, aynı şekilde Gazze'de işlenen suçları örtbas eden ya da İsrail'in saldırıları karşısında "dilsiz şeytana" dönüşen sanatçılar da yarınlarda ibret ve utançla anılacaklardır.
Mesele, günübirlik etki gücün değil, tarihin vicdanında hangi sayfada yer bulduğundur.
Fazıl Say'ın "Onurumla yaşamak istiyorum" sözü bu nedenle kurşun gibi ağırdır.
Gece yastığa başını koyduğunda insanın içini kemiren o ses, sanatçının gerçek muhasebesidir.
Yazık ki yazık Cem Yılmaz gibi birçok sanatçımız da Gazze soykırımına karşı hâlâ umarsız. Emmy ödül töreninde "Filistin'e özgürlük" diye haykıran Amerikalı Yahudi Hannah Einbinder kadar bile risk alamıyorlar!
Sanırım, "Fazıl Say'ın konserlerini iptal eden network malum dijital mecralarda işimize taş koyarsa ne yaparız" endişesiyle bu zillete boyun eğiyorlar.
Şuncağızı hatırlatmak isterim: En parlak şakaları sahnede satabilirsin ama gerçek hayatta sustuğunda, tarihe geçen senin şakan değil, utanç verici sessizliğin olur.