Ah bir CHP'li olsam

Geçen gün NTV'den Osman Terkan'ın sosyal medyanın cinayet tarifeleri ve kundaklama kampanyalarının vitrini haline geldiğine dair haberine muttali olunca uykularım kaçtı.
Nerden baksanız korkunçtu!
O kadar ki iş yeri kundaklama 10 bin, mekân kurşunlama 40 bin, cinayet 200- 300 bin liraya bağlanıyormuş. (Tarifeler pazarlığa tabiymiş. Yani daha ucuza adam öldürtmek de mümkünmüş.)
En korkuncu da bu kirli işte 15-17 yaşlarındaki gençler kullanılıyormuş. Zira lüks yaşam hayali üzerinden gençleri avlamak kolay olduğu kadar da çok efektif.
Düşündüm taşındım bu musibete bir çözüm bulamadım.
Ne oldu nasıl oldu bilmiyorum ama birdenbire kendimi "Keşke CHP'li olsaydım" derken yakaladım.
Şayet CHP'li olsaydım, "Atatürk zamanında böyle suçlar, suç tarifeleri yoktu; Akepe ülkeyi ne hale getirdi!.." der bi güzel muhalefetimi yapardım, sonra da kafayı vurur yatardım.
Sosyal medyanın melanetleri üzerinde düşünüp de uykularım kaçmazdı.

***

Algoritmanın hiç vicdanı yok; kedi besleyen ile silah sıkan arasında ayrım gözetmiyor.
Varsa yoksa etkileşim. Sosyal medyanın başka kutsalı yok. Lakin sosyal medya platformlarına soracak olursanız "Biz göstermesek de suç vardı..." derler.
Halbuki, pahalı arabalar, marka kıyafetler, kolay para, eğlence dolu hayat içerikleriyle çocukların hayal dünyasını şekillendiren bizzat kendileri.
Haliyle esas suç örgütü sosyal medyanın ta kendisi demek mümkün.
O değil de vaktiyle suçun da kendine göre bir raconu vardı. Artık racon yok, algoritma var. İnsan hayatı "paket" halinde satılıyor. Kurşunlama, "standart hizmet"; adam öldürme, "premium". Çeteler derseniz start-up gibi çalışıyor; sosyal medya da onların reklam ajansı.
Suç artık silah sesiyle değil, bildirim sesiyle giriyor hayatımıza.
Çocuğun cebindeki telefon, tetikçi menüsü taşıyor. "Bip" diye düşen mesajın içinde, belki bir hayat için "the end" yazıyor.

***

Sosyal medyanın bir yanıyla suçun altyapısına dönüştüğünü, WhatsApp'ın şifreli grupları, Instagram'ın renkli filtreleri, Discord'un kapalı odaları