Tünelin ucunda bir ışık arıyoruz

2024 mahalli seçimleri tamamlandı.

İktidar partileri art arda yanlış hamlelerle büyük ekonomik zorluklara mahkûm ettikleri ve özellikle İsrail ile ticareti kesme çağrılarını inatla duymazlıktan gelerek hassasiyetlerini umursamadıkları seçmenlerinin ağır bir tokadını yiyerek gerilediler.

CHP uzun yıllardır hayal bile edemediği oranda oy alarak Türkiye'de en çok oy alan parti oldu.

Seçimin kabaca özeti bu.

Şimdi asıl meseleye, kendimizi içinde bulduğumuz uzun, karanlık ve ucunda ışık görünmeyen tünelden nasıl çıkacağımıza odaklanmamız lazım.

Dış borca ve ranta dayalı ekonomi anlayışının bizi içine gömdüğü bir çukurdayız.

Yıllarca kazanmadığımız, çalışıp hak etmediğimiz paralarla sürdürdüğümüz savurgan hayatın faturası önümüze geliyor.

Ve o faturayı ödeyecek para kasamızda yok.

Borcumuzu biraz daha borç alarak kapatmaktan başka çare görünmüyor.

Birilerini bize borç vermeye razı edebilsek bile fahiş faizlerle borçlanacağımız aşikâr.

Daha kötüsü dağ gibi biriken borçlarımızı ödemek için bir planımız, programımız, projemiz yok.

Halka siyasi rüşvetler dağıtmak seçimleri kazandırıyor ama ülkenin kötüye gidişini durdurmuyor.

Hükûmetin her hücresinde çok yoğun bir "metal yorgunluğu" olduğu görülüyor.

Ekonomimizin toparlanması için ihtiyaç hissedilen reformlara dair en ufak bir işaret yok.

En başta gerçek bir adalet reformuna ihtiyacımız var.

İnsanların adalet sistemine, mahkemelere güvenemediği, ancak güçlü siyasi figürlerin devreye girmesiyle hakkın aranabildiği, hakimlerin rüşvetle satın alındığına dair dedikoduların havalarda uçuştuğu bir ülkede ekonomi toparlanamaz.

Çünkü ticaret ve sanayinin sağlıklı bir şekilde gelişebilmesi için tüccar ve sanayicilerin yaptıkları sözleşmelere, o sözleşmelerin gereğinin yapılmaması halinde tarafsız ve bağımsız mahkemelerin hızlı ve etkin şekilde devreye gireceğine ve adil kararlar alacağına güvenebilmeleri gerekir.

İnsanların hükûmetin makbul bulduğu siyasi fikirlerle uyuşmayan fikirlerini ifade ettiklerinde kendilerini hapiste bulmayacaklarından emin olmaları gerekir.

Dördüncü kuvvet olan basının, kamu adına denetim görevini yerine getirirken kanuni koruma altında olması ve her kim yaparsa yapsın hukuka aykırı girişimleri korkusuzca açığa çıkarabilmesi gerekir.

Müteşebbislerin, siyasetçilerce ileri sürülüp duran "olağanüstü hal gerekçeleriyle", hukukta yeri olmayan akıl almaz bahanelerle, delilsiz suçlamalarla, yargısız infazlarla mallarına mülklerine "çökülmeyeceğinden" emin olmaları gerekir.

Uluslararası sözleşmelerdeki imzasını inkâr edip Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını hiçe sayan, kendi Anayasa mahkemesinin kararlarına bile itibar etmeyen bir ülke, ne vatandaşına ne yabancı yatırımcıya güven verir.