Mihail Mihayloviç Bakhtin (1895-1975), dil, edebiyat ve kültür üzerine geliştirdiği kavramlarla 20. yüzyıl düşünce dünyasını etkilemiş bir Rus edebiyat teorisyeni, filozof ve kültür eleştirmenidir.
Bakhtin, Türkçemize 'Dostoyevski'nin Poetikasının Sorunları' ismiyle çevrilmiş olan eserinde 'monolojik söylem' kavramını ortaya atar.
Monolojik söylem, anlatıcının ya da otoritenin tek bir mutlak hakikat sunmasıdır.
Eski zamanda yazılmış pek çok roman karakterinin bilinci bu söylemin hizmetindedir, kendi başlarına bir sesleri yoktur.
Bu, tanrı, kral, ideoloji ya da merkezi otoriteler gibi figürlerin kullandığı baskın anlatım biçimidir.
Diyalog, özgürlüğün ve çok sesliliğin temelidir. Ancak ilahi ya da dünyevi otoriteler, diyalojik değildir; monolojik ve tekelcidir. Konuşurlar, ama dinlemezler.
Monolojik söylemi üreten otorite, diyaloga kapalıdır; sorgulanamaz, eleştirilemez ve mutlak olarak kabul görmek ister.
Tanrı figürü bu söylemin en üst temsilidir.
Ancak hükümdar figürü de aynı şekilde işler: onun sözü yasa, onun iradesi mutlak gerçekliktir.
Tanrı ve hükümdar, halkın zihninde aynı tahtı paylaşır: ikisi de mutlak bilgiye sahip, eleştiriden muaf ve itaatle yüceltilen figürlerdir.
Hükümdar da tanrı gibi 'konuşan' ama kimseyi dinleme ihtiyacı hissetmeyen bir figürdür; söyledikleri yasadır ve sorgulanamaz.
Şüphe, itiraz, ironi ya da parodi, otorite için açık bir tehdittir.
Bakhtin, otorite söyleminin katı, durağan, tekdüze ve zaman dışı olduğunu vurgular.
Tanrı, ebedi, değişmeyen, her zaman aynı kalan bir varlıktır.
Hükümdar da değişimin dokunamadığı bir figür olarak yüceltilir; onun iradesi de zaman dışıdır, sabittir ve mutlak bir kutsallıkla çevrilidir.
Bu, halkın zihninde tanrı ve hükümdar arasında bir özdeşlik yaratır.
Bakhtin'e göre, tanrı da hükümdar da bir tür simgesel kurgudur, ikisi de birer söylem inşasıdır.
İkisi de toplumun kolektif bilinçdışı tarafından şekillendirilmiş, mutlak anlamın temsili gibi sunulmuş figürlerdir.
Bakhtin şunu da söyler: Dil ve anlam ilişkisi katı değil akışkandır; söylemler tarihsel ve toplumsal bağlam içinde sürekli yeniden üretilir.
Otorite söylemi de dahil olmak üzere hiçbir söylem gerçekten zaman dışı, sabit ve ebedi değildir.
Dikkatli okuyucularım "ebedi, durağan, değişmez bir varlık olarak tanımlanan tanrı ya da hükümdar, nasıl aynı zamanda akışkan, sürekli yeniden üretilen bir söylemin ürünü olabilir" diye soracaklardır.
Bakhtin bu 'paradoksu', otorite söyleminin kendisini ebedi ve değişmez gibi gösterme işlevine sahip