Krizden Kemalizm ile çıkamayız

Türkiye, ekonomik, siyasal ve toplumsal alanlarda iç içe geçmiş derin krizler yaşıyor.

Bu karmaşık tablonun içinden çıkmak için yeni fikirler üretmekte zorlandıkça, çareyi geçmişte arıyoruz.

Toplumlar, belirsizlik ve kriz dönemlerinde, tarihsel referanslara tutunma eğilimi gösterirler. Bu durum, kolektif hafızada romantize edilmiş bir geçmiş tasavvurunun oluşmasına zemin hazırlar.

Ülkemizde Kemalizm, böyle nostaljik bir sığınak olarak öne çıkıyor.

Fakat 1920'ler ve 1930'ların şartlarında şekillenmiş bir ideolojinin, -takip eden yıllarda yeniden formüle edilmiş haliyle bile- 2020'lerin Türkiye'sinin çok katmanlı sorunlarını çözmek için yeterli entelektüel ve siyasi araçları sunması mümkün değil.

Klasik Kemalist paradigma, 15 milyon nüfuslu, büyük ölçüde eğitimsiz ve içine kapalı bir tarım toplumunu devletçi ve merkezi planlamayla kalkındırmayı hedefliyordu.

Bu yaklaşımın bugün inovasyon, girişimcilik ve dijital dönüşüm ekseninde şekillenen küresel bilgi ekonomisinin dinamiklerine yanıt vermesi beklenemez.

Günümüzün son derece çetrefilli ekonomik şartlarında, sürdürülebilir kalkınma için çok daha sofistike modellere ihtiyaç var.

Bugün yaşadığımız en temel, en can yakıcı sorunlar, demokratik mekanizmaların işleyişindeki aksaklıklar ve temel hak ve özgürlüklerin teminatı konusundaki eksiklikler.

Maalesef bazı temel reformlara rağmen erken Cumhuriyet döneminin bu konulardaki karnesi pek parlak sayılmaz.

Hiçbir muhalif siyasi görüşün örgütlenmesine izin vermeyen tek parti yönetimi, ciddi şekilde sınırlanmış basın özgürlüğü, kapatılan sivil toplum örgütleri, bağımsızlığı ve tarafsızlığı çok tartışmalı yargı gibi uygulamalar bugünün standartlarında asla kabul edilebilir değil.

Takrir-i Sükûn Kanunu gibi düzenlemelerle muhalif seslerin susturulması, usulleri, kararları, tarafsızlıkları ve bağımsızlıkları tartışmalı İstiklal Mahkemeleri, o dönemde hak ve hürriyetler konusunda pek de övünülecek adımlar atılamadığını işaret eder.

Kemalist ideolojinin adalet ve eşitlik söylemi teoride etkileyiciydi. Ama Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde yaşanan isyanların bastırılması sürecinde ortaya çıkan insan hakkı ihlalleri, farklı dini ve etnik grupların hakları konusundaki kısıtlamalar, Kemalist ideolojinin adalet ve eşitlik söyleminin uygulamada sınırlı kaldığını gösterir.

Bugün Türkiye'nin en temel sorunlarından biri toplumsal kutuplaşmadır.

Bu kutuplaşmanın tarihsel arka planında, devletin geçmişte izlediği tek tipleştirici politikaların, ideolojik dayatmaların da etkisi olduğu, pek çok akademik çalışmayla ortaya konmuştur.

Yapmamız gereken geçmişin hatalarını tekrarlamak