Konforlu Delilik: Sürü Psikolojisi ve Fanatizm

Her geçen gün biraz daha kutuplaşan bir toplumda yaşıyoruz.

Kutuplaşma hem fanatizmi besliyor hem de ondan besleniyor.

Günümüzde artık "bağnazlık" veya "körü körüne bağlılık" anlamında kullanılan fanatizm kelimesinin kökeni oldukça ilginç.

Bu kavram, kelimenin tam anlamıyla "tapınağın içindeki çıldırma halinden" doğmuş!

Kelimenin kökü, Latince'de tapınak veya kutsal alan anlamına gelen fanum.

Romalılar, bu kökten türetilen fanaticus sıfatını başta "tapınak görevlisi" anlamında kullanmışlar.

Ama zamanla tapınaktaki ayinler sırasında bir tür dini coşkuyla kendinden geçip vecd haline giren, çılgınca davranan kişilere "fanaticus" demeye başlamışlar.

Antik Roma'da bazı tapınak ayinleri öyle coşkulu, gürültülü olurmuş ki, dışarıdan bakanlar o ritüelleri "delilik" gibi görürmüş.

Bu nedenle fanaticus, zamanla sadece "dindar" değil, "dini bir coşkuyla çıldırmış" veya "gözü dönmüş" anlamını kazanmış.

Kelime, Latinceden Fransızcaya fanatisme olarak geçmiş, oradan da dilimize fanatizm olarak yerleşmiş.

Bu kelime 18. asırdan itibaren sadece dini bir vecd halini değil, aklın devre dışı kaldığı, eleştirel düşüncenin yok olduğu, hoşgörüsüz, dış dünyayla rasyonel bağını koparacak kadar aşırı ve saldırgan bağlılığı tanımlamak için kullanılmaya başlanmış.

Mekânsal bir "içeride olma" halinden, zihinsel bir "kapanma" haline geçen kişi kendisini, bağlandığı tek kaynağın dışında kalan her etkiye kapatıyor.

Marazi şekilde 'takıldığı' inanca, fikre, lidere dönük her eleştiri kulağına "küfür" gibi geliyor.

Farklı fikirleri araştırmayı, dinlemeyi, okumayı, öğrenmeyi, değerlendirmeyi baştan reddediyor.

Fanatizm; psikolojik ihtiyaçlarla, aidiyet arzusuyla ve sosyal kimlikle yakından ilişkili.

Farklı perspektifleri araştırmak, öğrenilenleri eleştirel bir süzgeçten geçirmek kolay bir iş değil.

Tüm bu muhakeme sürecinin sonunda kendine özgü yeni bir konum belirlemek de ciddi bir zihinsel emek istiyor.

Okuma araştırma merakı olmayan, hafızası ve bilgi işleme kapasitesi sınırlı olan ve kim bilir hangi psikolojik saiklerle sadece güçlü bir aidiyet arayan insanlar bu zahmetlere girmek istemiyorlar.

İnsanları bu isteksizliklerine rağmen keskin bir ideolojik pozisyon almaya zorlamak haksızlık.

Ama herkesin adeta zorla ideolojik kutuplara itildiği toplumlarda "ben bu konularda taraf olacak kadar bilgi/fikir sahibi değilim" diyerek tartışmaların dışında kalmak neredeyse imkansız.

Bu durumda bahse konu kimseler için geriye tek çare kalıyor: Bir "sürü" seçip ona katılmak!

En kolay, en güvenli çıkış, bir sürüye dahil olup, sürüdekiler kimi seviyorsa onu sevmek, kime sövüyorsa ona sövmek, kimi takip ediyorsa onu takip etmek.

Doğruyu, yanlışı, dostu, düşmanı, gidilecek istikameti belirleme işini sürüye bırakmak.