Gerçekliği, düşük çözünürlüklü klonları üzerinden anlamak

"Entropi", temel olarak bir sistemdeki düzensizlik veya karmaşıklığı ölçen bir kavram. Bir şeyin ne kadar düzenli veya düzensiz olduğunu ifade etmek için kullanılıyor.

Bir sistemin bileşenleri ne kadar düzensizse, entropisi o kadar yüksek sayılıyor.

Termodinamiğin ikinci kanununa göre sistemlerin entropisi azalmıyor, sürekli artma eğilimi gösteriyor.

Bir sistem olarak kainatın da entropisi sürekli arttığı halde galaksileri, güneş sistemlerini, gezegenleri, dünyamızı ve hayatı mümkün kılan bir düzen var.

Bu sonsuz kaosun içinde ortaya çıkan düzeni anlamaya çalışıyoruz.

Özellikle 18., 19. ve 20. asırlarda yaşayan bilim insanları, varlığın karmaşıklığını anlamanın mümkün olabileceğine inandılar.

Evet "gerçeklik" çok karmaşık ve elde ettiğimiz bilgileri işleme kapasitemiz çok sınırlıydı.

Ama karmaşıklığından olabildiğince arındırılmış, soyut bir "gerçeklik klonu" hayal edilip onun üzerinde çalışılabilirdi.

Entropisi, insan zihninin kapasitesinin algılayabileceği ölçüde düşürülmüş "paralel bir gerçeklik"...

Bilim insanları deneylerini, çıkarımlarını, teorilerini işte o soyut paralel gerçeklikte kurguladılar.

Sonra gerçek hayata uyguladılar.

Bu büyük ölçüde işe yaradı.

Hava sürtünmesi, ayın, güneşin ve diğer gök cisimlerinin ya da rüzgarın etkisi gibi sayısız küçük değişkeni yok saydığımız sanal bir gerçeklikte, belli bir açı ve kuvvetle fırlatılan hayali bir kütlenin gökyüzünde nasıl bir yol takip edip nereye düşeceğini hesapladığımızda, gerçek hayatta benzer şartlarda atılan bir taşın nereye düşeceğini çok az yanılmayla hesaplayabildiğimizi gördük.

Bu yaklaşımla motorlar, robotlar, korkunç silahlar, bombalar yaptık. Roketler üretip uzaya bile gittik!

Mecburen ihmal ettiğimiz küçük etkileri de, yeterli hesaplama gücümüz olduğu zaman hesaba katıp kainatın sırrını tamamen çözeriz sandık!

Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı!

Hava basıncını ölçen barometrelerimiz, atmosferdeki nem oranını ölçen higrometrelerimiz, rüzgarların hızını ölçen anemometrelerimiz ve bu cihazlardan gelen bilgileri anında işleme kapasitesi olan süper bilgisayarlarımız olsa da, akışkanlar mekaniği ve istatistik bilgilerimizle heyecan verici matematiksel modeller kursak da üç gün sonra hava durumunun nasıl olacağını hesaplayamayacağımızı anladık.

Soyut planda basite indirgeyerek her birinin işleyiş mekanizmasını teker teker çözdüğümüzü zannettiğimiz küçük bileşenler bir araya gelip uç uca eklendiğinde ortaya çıkan "entropi", bir anda anlama kapasitemizi aşacak şekilde artıyordu!

Hesaplama gücümüz ne kadar artarsa artsın tabiatın karmaşasını anlamlandırmamızın mümkün olmadığını, bir kelebeğin kanat çırpmasıyla oluşan küçücük bir hava akımının, birkaç hafta sonraki bir kasırganın sebebi olabileceğini kabul etmek zorunda kaldık.