Türk eğitim sisteminin bir eğitim felsefesi var mı

"Bizde olduğu gibi otoriter siyasal eğilimlerle düzenlenen eğitim sistemlerinin toplumsal sorunları çözmek yerine aksine yeni, başka sorunlar üretmesi de söz konusudur. Felsefesiz bir eğitim sistemi olamaz. Nasıl bir insan yetiştirileceği sorusunun yanıtını ise, ancak felsefenin ışığında aramak ve ifade etmek mümkündür." "Akıl ve bilimi temel alan, bunları yol gösterici olarak benimseyen bir eğitim, Atatürk'ün çağdaş uygarlık düşüncesi ve modern bir toplum olabilme özlemiyle de ilişkilidir. Sağ siyasetin sözde demokrasi adına dinsel inançları araçsallaştırılması önplana çıkmış, ilerici, aydınlanmacı ve çağdaşlaşmacı anlayışların önü kesilmeye başlanmış ve gerektiğinde zora ve şiddete başvurularak toplumsal uyanış bastırılmak istenmiştir.""Tam bağımsızlık ilkesi başta olmak üzere, Atatürk'ün ifade ettiği temel ilkeler budanmaya başlanmış ve ülkenin rotası değişmiş, ekseni başka yöne kaydırılmıştır. Zaman içinde laiklik ilkesi ve kurumlaşmalarından da verilen ödünlerle, eğitimden kültüre her alanda cemaatçidinci anlayışların ve hareketlerin önü açılmıştır."Immanuel Kant'ın söylediği üzere insanın sadece eğitimle insan olabildiğini düşündüğümüzde; nasıl, niçin ve ne tür bir insan yetiştireceğiz, sorusuna felsefi yanıt verip; eğitimimizi meydana getiren kavramları, sorunları sorgulayıp çözümlemek ve eğitimimizin ontolojik, epistemolojik, etik ve politik boyutlarını ortaya koyabilmek için eğitimimizi güçlü bir eğitim felsefesine dayandırmak zorundayız. Bu konuyu tüm detaylarıyla felsefe ve eğitim ile ilgili kitapları olan, ÖZNE dergisinin genel yayın yönetmeni ve Eğitim Felsefesi kitabının yazarı Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Felsefe Grubu Öğretmenliği bölümü öğretim üyesi Sayın Mustafa Günay ile konuştukMustafa hocam sizinle bol bol felsefe konuştuğumuzdan ben doğrudan işin eğitim felsefesi kısmına gelmek istiyorum. Eğitim felsefesi nedir ve neden hayati önemdedir eğitim sistemleri içinEğitim felsefesi, eğitimin ne olduğu ve olması gerektiği üstüne düşünceleri içerir. Düşünce tarihine baktığımızda farklı eğitim felsefeleriyle karşılaşırız. Antik çağdan günümüze kadar insan ve toplum sorunları hakkında düşünen filozofların bu konular hakkında düşünceleri eğitimi de içerir. Platon ve Aristoteles gibi filozofların özellikle eğitimi konu edinen eserleri olmamakla birlikte devlet, siyaset ve toplum anlayışlarını dile getirdikleri kitaplarında en önemli konulardan birinin eğitim olduğunu saptayabiliriz. Ancak modern çağın başlangıçlarından günümüze kadar kimi filozoflar özel olarak eğitimi irdeleyen eserler yazmışlardır. Eğitim felsefesinin ele aldığı kavramlar ve sorunlar oldukça çeşitli ve geniştir. En başta eğitimin anlamı, ne demektir eğitim İnsan ve eğitim ilişkisi, eğitimin temel unsurları ve aralarındaki bağıntıların nasıl kurulması gerektiği, eğitimin toplumsal ve kültürel gerçeklikle ilişkisi, eğitimin bilgi ve değer boyutu, eğitim kavramıyla ilişkili öğrenme, öğretim vb. kavramlar arasındaki bağıntılar Bütün bunlar eğitimi felsefe açısından ele almak istediğimizde, göz önünde bulundurmamız gereken hususlardır.Eğitim kavramının insan kavramıyla birlikte düşünülmesi yerinde olur. Söz konusu olan insanın eğitimidir. İnsan eğiten ve eğitilebilen bir varlıktır. Birçok filozofun da dile getirip vurguladığı gibi, insan ancak eğitimle insan olabilmekte. Bu bağlamda eğitimin "insanın olanakları"yla ilişkili olması söz konusudur. Olanak kavramının, eğitim ve insan ilişkisinde vazgeçilmez bir önemi vardır. Eğitim felsefesi de insanın olanakları konusunda belli bir bilinçfarkındalık oluşturmayı, insanın olanaklarını ortaya çıkaracak, gerçekleştirebilecek eğitimin nasıl olabileceğine ya da yapılabileceğine ilişkin yol gösteren, rehberlik eden ve kuramsal temelleri ortaya koyan düşünsel bir etkinliktir Elbette eğitimle ilgilenen yalnızca felsefe değil, çeşitli eğitim bilimleri ve bunların eğitimle ilgili ortaya koydukları bilgi birikimi de önemlidir. Ayrıca her toplumdaki eğitim sistemlerinin oluşturulması ve yürütülmesinde politik beklentiler, yaklaşımlar ve dayandıkları zihniyet, değer anlayışları da belirleyici bir rol oynamaktadır. Hatta eğitim alanında felsefenin ve bilimlerin rolünün siyasetin gölgesinde ve gerisinde kaldığı bile söylenebilir. Akla ve bilime aykırı birçok eğitim politikası ve kararları, eleştirilse, karşı çıkılsa bile uygulanabilmektedir. Bu noktada bizde olduğu gibi otoriter siyasal eğilimlerle düzenlenen eğitim sistemlerinin toplumsal sorunları çözmek yerine aksine yeni, başka sorunlar üretmesi de söz konusudur. Bu nedenle sağlıklı bir eğitim sistemi oluşturulması, toplumsal gelişimi destekleyen ve insanın olanaklarının özgürce ortaya konulabilmesi için eğitimle ilgili planlama, programlama ve uygulamaların amaçlarını, ilkelerini belirleme konusunda felsefenin yol göstericiliğine ihtiyaç vardır. Felsefesiz bir eğitim sistemi olamaz. Eğitim adıyla yapılanların anlamı, işlevi ve gerçekten eğitim kavramıyla uygunluğu da ancak felsefe ve bilim açısından değerlendirilmek ve çözümlenmek durumundadır. Felsefe, bir eğitim sisteminin temellerini oluşturduğu için, böyle bir temele dayanmadan eğitim sisteminin kurulması, kurulsa bile sürdürülmesi mümkün görünmemektedir.Eğitimin amaçlarının ne olacağı sorunu, eğitimin nasıl bir felsefeye dayanacağı sorunuyla da bağlantılıdır. Ana hatlarıyla eğitim felsefesinin amacı, eğitimin dayandığı ilke ve kavramları aydınlatmak, amaç ve araçlarını irdelemek, temel sorunlarını tartışmaktır. Eğitim felsefesinin en önemli işlevlerinden biri, eğitimin amaçlarının saptanmasında kendini gösterir. Eğitimin genel ve özel amaçları, amaçların oluştuğu toplumun tarihsel, sosyal ve kültürel gerçekliğinin çözümlenmesi ve değerlendirilmesi de eğitim felsefesinin önemli bir etkinlik alanı durumundadır. Amaçlar ise, "niçin insan yetiştireceğiz" ve "nasıl bir insan yetiştireceğiz" sorularıyla bağıntılıdır. Nasıl bir insan yetiştirileceği sorusunun yanıtını ise, ancak felsefenin ışığında aramak ve ifade etmek mümkündür. Peki, madem eğitim felsefeleri bu kadar önemli, Türk Eğitim Sisteminin dayandığı bir eğitim felsefesi var mı diye soracağım Ama önce Atatürk'ün eğitim felsefesinden ve Cumhuriyet dönemi eğitimimize hakim olan eğitim felsefesinden biraz söz eder misinizBizde eğitim sisteminin dayandığı bir felsefe var mı sorusu hep sorulan ve cevabı aranan bir sorudur. Atatürk'ün eğitime ne kadar önem verdiğini biliyoruz. Ulusal kurtuluş savaşı yıllarında bile eğitimle ilgili toplantılar yapılması, onun gelecekle ilgili amaç ve ideallerini gerçekleştirme konusunda eğitime verdiği değeri gösterir. Atatürk, birçok konuşmasında ve eylemlerinde eğitimin anlamını ortaya koyar. Onun öğretmenlere yönelik konuşmalarında da eğitime bakışını, eğitim anlayışının niteliklerini görebiliriz. Cumhuriyetin temellerinin atılmasında ve gelişiminde eğitimin işlevleri ve öğretmenlerin taşıdıkları görev sorumluluklar, Atatürk'ün sözlerinde çarpıcı ifadelerle dile gelir. Atatürk, 1922'de Bursa Öğretmenler Birliği'nde yaptığı konuşmasında Cumhuriyet eğitimin amacını şu sözlerle açıklar: "Muallimler! Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için yalnız zemin hazırladı. Hakiki zaferi siz kazanacaksınız. Ben ve bütün arkadaşlarım, sarsılmaz bir inançla sizi takip edeceğiz; sizin karşılaştığınız her engeli kıracağız."Akıl ve bilimi temel alan, bunları yol gösterici olarak benimseyen bir eğitim, Atatürk'ün çağdaş uygarlık düşüncesi ve modern bir toplum olabilme özlemiyle de ilişkilidir. Cumhuriyetin kuruluş ve gelişme sürecinin ve devrimlerin tarihsel bir bakışla ele alınması yerinde olur. Cumhuriyet hem bir miras hem de bir gelecektir. Bu bağlamda iki yönden söz edilebilir: 1) Gerçeklik olarak Cumhuriyet: inşa edilenler, gerçekleşenler. 2) ideal ve olanak olarak Cumhuriyet: neler yapılabilir ve yapılması gereklidir.Cumhuriyetin temel öğelerideğerleri ve olmazsa olmazları: Egemenlik (Ulusal egemenlik), kurumsallık, bağımsızlık, çağdaşlaşma, uygarlık, barış, geleceğe yöneliş, akılcılık, bilimsellik, aydınlanma, ilerleme Cumhuriyetin bu temel değerleri, öğeleri ve vazgeçilmez özellikleri, insan ve eğitim anlayışında da görülür. Cumhuriyetin eğitimden beklediği, irfanı, vicdanı ve aklı özgür insanlardır. Kulluk değil, yurttaşlık söz konusudur. Cumhuriyet'in eğitim felsefesini özüyleözetlemek istersek şunları söyleyebiliriz: Eğitim; laiktir, bilime dayalıdır, ırk, din, cinsiyet ayrımı gözetmez, okullar karma eğitim yapar, her düzeyde ücretsizdir, ilköğretim zorunludur.Akılcı ve aydınlanmacı bir anlayışla oluşturulan eğitimin bireyleri ve toplumu aydınlatması amaçlanır. Bu bağlamda seküler, dünyevi bir yaşama kültürü oluşturma yönünde gerekli olan düşünme biçiminin ve değerlerin de eğitim yoluyla geliştirilmeye çalışıldığını ve bunları gerçekleştirecek eğitim ve kültür kurumlarının inşa edildiğini görebiliriz. Köy enstitüleri, tercümeçevirisi bürosu, dil ve tarih kurumları vb. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında eğitimle ilgili düzenleme ve izlenen politikalar, belli bir tarih ve kültür bilinci temelinde ortaya konulmuştur.Akılcı, bilimci ve aydınlanmacı bir felsefenin ve dünya görüşünün özellikle 1950'li yıllara kadar etkili olduğunu saptayabiliriz.Pragmatizm, özellikle John Dewey'in ülkemize çağrılması ve eğitimle ilgili hazırladığı rapor, eğitimle ilgili planlamalarda ve sürdürülen politikalarda etkili olmuştur. Akılcı, bilimci ve aydınlanmacı bir felsefenin ve dünya görüşünün özellikle 1950'li yıllara kadar etkili olduğunu saptayabiliriz. Hep gündeme getirilen Köy Enstitüleri de aydınlanma ve uyanış hareketin somutlaşmasıdır. Ömürleri kısa olsa da bu eğitim kurumlarının ve ortaya koyduğu eğitim anlayışının etkisi ve izleri kalıcı olmuştur. Ancak zamanla bağımsızlık ilkesinden giderek uzaklaşılması, aydınlanmacı anlayışın eğitim, siyaset ve kültür alanından da uzaklaştırılması durumu söz konusudur. Bu bağlamda sağ siyasetin sözde demokrasi adına dinsel inançları araçsallaştırılması önplana çıkmış, ilerici, aydınlanmacı ve çağdaşlaşmacı anlayışların önü kesilmeye başlanmış ve gerektiğinde zora ve şiddete başvurularak toplumsal uyanış bastırılmak istenmiştir. Toplumsal ve kültürel alandaki gerilimler, bunalımlar eğitim alanında da etkisini ve yansımalarını göstermiştir.Hakim olan bir eğitim felsefesinden çok iç ve dış etkenlere bağlı olarak farklı felsefelerin etkin olması söz konusudur. Burada şunu vurgulamak da yerinde olur: Bazı düşünürlerimiz eğitimi felsefenin bir konusu ve problem alanı görse de, eğitim, çoğunlukla felsefe çalışmalarından dışlanan bir konu olmuştur. Yani felsefecilerimiz eğitimle yeterince ilgilenmemiş, bu konuda düşünce üretmekten uzak durmuş görünüyorlar.Hocam o zaman 1950'lerden sonra günümüze hangi eğitim felsefeleri dönemsel olarak eğitim felsefemizi etkiliyor1950'lerden günümüze kadar olan süreçte hem dünya hem ülkemiz farklı dönemlerden geçti ve geçmeye devam ediyor. Eğitim felsefelerinin eğitim sistemine etkilerini değerlendirmek için de konuya tarihsel açıdan bakmak yerinde olur. Bu noktada hem dünyadaki gelişmeler ve sorunlar hem de kendi ülkemizdeki gelişmeleri birlikte düşünmek uygun olur.Cumhuriyet'in kuruluşundan bugüne kadar eğitim alanında pekçok değişiklik ve düzenleme yapıldığını görebiliriz. Güncel ve dönemsel düzenlemeler kadar tarihsel ve paradigmatik değişimler de saptanabilir. Atatürk'ün yol göstericiliğinde kurulan Cumhuriyetin, manevi mirası akıl ve bilim olarak ifade edilmişti. 1923'ten 1940'lara kadar Cumhuriyetin devrim ve kuruluş yıllarıdır. Ancak 40'lı yıllarda devrimci anlayış ve uygulamalar etkisizleşir ve bir tutuculaşma ortaya çıkar. 1950'li yıllardan itibaren kurucu irade ve anlayışın terkedilmesi ve dışa bağımlılığın artması söz konusudur. Tam bağımsızlık ilkesi başta olmak üzere, Atatürk'ün ifade ettiği temel ilkeler budanmaya başlanmış ve ülkenin rotası değişmiş, ekseni başka yöne kaydırılmıştır. Zaman içinde laiklik ilkesi ve kurumlaşmalarından da verilen ödünlerle, eğitimden kültüre her alanda cemaatçidinci anlayışların ve hareketlerin önü açılmıştır. Bu noktada yalnızca sağ siyasetlerinsiyasetçilerin değil, bazı solsosyal demokrat siyasetlerinsiyasetçilerin de sorumlu oldukları gerçeğinin unutulmaması gerekir.Çok partili rejime geçilmesi demokrasiye geçiş anlamına gelmemiştir. Bu tarihlerden itibaren ülkemizi çoğunlukla yöneten sağ iktidarlar, Cumhuriyet'in akılcı, aydınlanmacı ve seküler (laik) değerlerinden ve kazanımlardan giderek uzaklaşmış ve bu yöndeki eğilimlerin beslediği politik hareketler günümüze kadar süregelmiştir. Toplumsal ve politik alandaki gelişmelerin eğitim üzerinde olumsuz, yıkıcı etkileri ve sonuçları olmuştur. Elbette burada bir parantez açarak bazı dönemlerde eğitim