Okuduğum ikinci üniversitem: Deniz Baykal(Ben Ondan Çok Etkilendim)

"Elim Kocaman Ellerinin İçinde Kaybolduğunda; Ruhumun, Yüreğimin ve Aklımın da Onda Kaybolacağını Bilmiyordum. Ben Ondan Çok Etkilendim""Yıllarca aynanın karşısında konuşmalarını okuyarak Baykalcılık oynadığım, beni gökyüzünden yeryüzüne indiren, hep heyecanlandıran; ama en çok da eğitim demek öğretmen demektir deyip; öğretmeni merkeze alan, kendisinden çok etkilendiğim, okuduğum ikinci üniversitem, DENİZ BAYKAL""RUHUMUN VE AKLIMIN BABALARINDAN BİR SİYASET İDEASI OLARAK EĞİTİMCİ DENİZ BAYKAL: Eğitim Demek Öğretmen Demektir"Mısralarına sığındığım ama onun gibi adam olamadığım Deniz BaykalBir insandan etkilenilmesi için ne olması gerekir Fiziksel güzellik mi, zengin olması mı, konuşması mı, nezaketi mi, vizyonu mu, tecrübesi mi, hayatı karşılama biçimi mi, diplomasiyi bilmesi mi, devlet adamlığı mı, her konuda söyleyecek bir şeylerinin olması mı, bilgisi mi, attığı bir adımda on adım sonra ne olacağını kestirebilmesi mi, edebiyattan, sanattan, felsefeden anlaması mı, beden dilini kullanması mı, retoriği mi, uzun uzun entelektüel sohbetleri mi, sıradan biriyle günlük dertlerini konuşurken sırtını dönüp İngilizce ekonomi anlatması mı, siz ona herhangi bir konuyla ilgili bir şey söylediğinizde; sözgelimi felsefe dediğinizde konuyu ta Sokrates'in baldıran zehiriyle ölümünden, Bodin'in felsefi anlayışından girip günümüze teorik olarak getirip onu Türkiye'de, şehrinizde, hemen sokağınızdaki bakkala getirecek kadar teori ve pratiğe her konuda dans ettirmesi mi Nerede öyle biri, ideal bir film kahramanından mı bahsediyorsunuz dendiğini duyar gibiyim. Ya da Platon'un idealar dünyasındaki idealardan mı Evet, ben böyle bilginin güç olduğunu; her hareketine, ağzından çıkan her kelimeye sindirmiş karizmada birini tam 25 yıl önce tanıdım.Elim Kocaman Ellerinin İçinde Kaybolduğunda; Ruhumun, Yüreğimin ve Aklımın da Onda Kaybolacağını BilmiyordumTam 25 yıl önceydi. Ben akşamdan sabaha ülkeyi kurtarır, felsefi ütopyaların içinde yaşar, gece gündüz yatılı okullarında büyüdüğüm devletime hizmet etmek, ülkemdeki tüm sorunları çözmek için kafa yorar, ayaklarım yere basmayacak şekilde gökyüzünde yaşardım. Ta ki onu tanıyıncaya kadar. O, beni, gökyüzünden yeryüzüne indirdi. Onu tanıyınca teorilerim oturdu, ayaklarım yere basmaya başladı. Teoriyle pratiği dengelemeye başladım ve zihnimde taşlar yerine oturmaya başladı. Yalnız olmadığımı; aslında pek çok kişinin gizliden gizliye rakibi bile olsa; imrenerek onun gibi olmak istediğini çok sonraları anladım. İlk tokalaştığımızda elimi özgüvenle sıkan, kocaman ellerinin içinde kaybolduğunda ruhumun, yüreğimin ve aklımın da onda kaybolacağını bilmiyordum. Ama korktuğum başıma gelmişti artık. Adına yazılan şarkıdaki gibi, "Denizzz Geliyor Denizzz" değil; Deniz artık hiç gitmemek üzere gelmiş ve ben artık onda kaybolmuştum. Belki koridorda denk geliriz, bir şey sorarsa cevap veremem, gözüne giremem korkusuyla ve heyecanıyla günlerce okumaya devam ettim. Ama ilk tanıştığımızdaki o duygu, heyecan, coşku hiç geçmedi ve ben her yanına gittiğimde aynı şeyleri yaşadım. Ama artık ilham kaynağım da olmuştu. Örneğin; yazdığım ve Türkiye'nin ilk siyaset felsefesine giriş kitabı olma özelliği taşıyan kitabımın akıl hocası da odur. Ben hemen yazarım deyip, o çoku azla yazmak zaman alır deyip, kitabı ancak üç sene de bitirebilsem deBen Ondan Çok EtkilendimOnunla çalışmak, her gün yeni bir şeyler öğrenmek, her gün hayata yeni yeniden yeni umutlarla başlamak gibi bir şeydi. Ve ben ondan çok etkilendim. Onla çalışmak ikinci bir üniversite gibi bir şeydi. Onun, ne milletvekili ne de belediye başkanı oldum. Herhangi bir çıkar ilişkim olmadı ama sayesinde dünyanın en zengin insanlarından biri oldum. Onu okumaya, anlamaya çalıştıkça cehaletimin farkına vardım. Ve okudum, okudum, zenginleşmeye çalıştım. O başıma gelen en güzel şeylerden biriydi artık. Onu anlamak için ona bakmak yetmezdi, onu görebilmek lazımdı. Artık onculuk oynuyordum. Onun konuşmalarını elime alıp; aynanın karşısına geçip EVEET EVEET deyip onculuk oynamaya çalışıyor, onun gibi olmaya çalışıyordum. Onun konuşmalarını taklit ediyordum. Onun gibi bir figür olma çabasındaydım. Aslında o, pek çoğumuzun olmak istediği kişiydi. Ondan pay almaya, onun gibi olmaya çalışıyorduk. Platon'un idealar dünyasındaki idealar gibiydi. O da bizim siyaset ideamızdı. Ondan pay aldıkça, onun gibi olacağımızı düşünüyorduk. Evet, siyasetle ilgilenen herkes onunla ilgili bir şeyler söyleyebilir ve yaşanmışlığı vardır, bu yönüyle benim gibi pek çok kişinin de hocası ideasıdır.Ama benim daha da korktuğum 2006 yılında başıma geldi. Ve artık o benim biyolojik babam değildi; ama ruhumun ve aklımın babalarından olmuştu. Onun gibi birinin tüm konuşma arşivini bulmak, toplamak, olaylar ve fikirler merkezli tasnif edip; derlemek görevi bana nasip olmuştu. Tam 3 yıl sürdü. İlki 18 Şubat 1974 yılında, TBMM bütçe kanun tasarısında yaptığı, sonuncusu 5 Mayıs 2009'da TBMM CHP grup konuşması olan; tam 19,058 sayfa konuşmasını üçer dörder defa analiz ederek okumuştum. Üstelik bunlar sadece kayıtlara geçen ve ulaşabildiklerimdi. Evet, yanlış duymadınız! Bir adam bu kadar konuşmuştu ve tam 19 cilt konuşma ortaya çıktı. Ve bu konuşmaları BAYKAL NE DEDİ adıyla yayınladık. Bu 19 cilt ansiklopediyi gördüğünde; kendi kendisini birkaç saat inceleyip, okuduğundaki mutluluğu bir yana; ben 3 yılın sonunda bir siyaset ve yaşam devinin zihin kıvrımlarında kaybolmuş, onun fikirlerinin bunca yıllık olgunlaşma evrelerini ve iç tutarlılığını görmüştüm. Konuşmalarında günlük hayattan siyasete, felsefeye, edebiyata yok yoktu. Geleneği ve evrenseli bir potada eritiyor; dinleyenleri retoriğiyle dost düşman mest ediyordu. Buraya kadar anlattıklarımdan kim olduğunu anlamışsınızdır ve biraz abarttığımı düşünmüş olabilirsiniz. Evet, "Ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz, koyulabilirsen işe yeniden, döküp ortaya varını yoğunu, bir yazı turada yitirsen bile baştan tutabilirsen yolunu" diyen Deniz Baykal'dan bahsediyorum. Onunla çalışmış olanlar ne dediğimi çok iyi anlıyorlardır. Bir adam aynı cinsten olmanıza rağmen karizması ve bilgisiyle her görüşme öncesi ve görüşmede sizi heyecanlandırıp; aynı saygıyı yaratır mı Ben, Deniz Baykal'ın sadece bravo dediği için, günlerce heyecandan kendine gelemeyen insanları gördüm.Eğitim Demek Öğretmen DemektirDeniz Baykal, bir siyaset ideası olduğu kadar eğitimle de ilgilenmiştir. Onun eğitim görüşlerine; kendisinin, Kemal Kılıçdaroğlu, Altan Öymen ve Hikmet Çetin'le önsöz yazmış oldukları Atatürk, CHP ve Eğitim adlı kitabımda uzun uzun yer vermiştik. Ama burada, onun, eğitimle ilgili önemli gördüğüm bir takım fikirlerini paylaşmanın önemli olduğunu düşünüyorum.Eğitimin Sorunları Yalnızca Eğitimin Sorunları DeğildirEğitimin sorunları yalnızca eğitimin sorunları değildir. Bu aynı zamanda bir demokratikleşme sorunudur. Çünkü eğitimin toplumu demokratikleştirme gibi bir işlevi vardır. Eğitim sınıflar arası geçişi sağlamalıdır. Okuma yazması bile olmayan halk, hali vakti pekiyi olmayan ana-babalar çocuklarını eğitim aracılığıyla doktor, mühendis, vali, kaymakam yapabilmelidir. Eğitim adeta sosyolojik bir asansör görevi görmelidir. Türkiye'de sistemin en altından insanlar çocuklarını okutarak, yetiştirerek, gerekli dayanışmayı sergileyerek, devletin sağladığı burs, yurt ve çeşitli eğitim destekleriyle çocuklarını en yukarıya taşıyabilmelidir.Eğitim Demek Öğretmen DemektirEğitim politikasının temeli öğretmendir. Eğitim pek çok unsurun bir araya gelmesiyle oluşur. Elbette eğitimin içinde öğrenci vardır, elbette eğitimin içinde öğrencinin ailesi vardır, elbette okul vardır, elbette müfredat programı vardır, elbette öğretmen vardır ama bunların hiçbirisi yoksa da eğitimin yapılmasına imkân veren tek unsur öğretmendir. Eğer okulunuz yoksa da öğretmen eğitimi verebilir, müfredat yoksa da öğretmen, eğer iyi bir öğretmense, eğitimi verebilir, ailesi çocuğu sahipsiz bırakıyorsa da öğretmen o çocuğa sahip çıkabilir, ona eğitimini verebilir. Öğretmen işin temelidir. Eğitim politikasının temeli öğretmendir. Eğitim, öğretmenlere hak ettiği önemi vererek Türkiye'yi dünyada hak ettiği yere taşımanın bir aracı olmalıdır.O nedenle öğretmenliğe ciddi şekilde sahip çıkmak, öğretmenliği artık gerçek bir meslek hâline dönüştürecek, bugünkü darmadağınık manzaranın içinden çekip çıkaracak, sözleşmeli öğretmenlik, yarım zamanlı öğretmenlik, ders öğretmenliği vesaire gibi sorumsuzluklardan çekip çıkaracak öğretmeni eğitmek için yetiştirecek ve onu da sahiplenerek en etkili şekilde görevi yapmasına imkân verecek şartlara kavuşturacak bir eğitim politikasına şiddetle ihtiyaç vardır. Bakın bu çerçevede Türkiye'nin en büyük rahatsızlık yaşanan konularının başında bu gelmektedir. 200 bine kadar öğretmen yetiştirilmiş, diplomasını almış, görev vermeye hazır ama hâlâ atanamamış durumda boynu büyük durmaktadır. Türkiye'de yine 200 bine yakın öğretmen açığı ortada durmaktadır. Bunun bir an önce ortadan kaldırılması lazımdır. Öğretmenlerin derhal Türkiye'nin eğitimine, çocuklarımızın geleceğe hazırlanması görevine dönüştürülmesi, devreye sokulması mutlak bir ihtiyaçtır. Öğretmenlik Bir Kariyer Olarak Ele AlınmalıdırÖğretmenlik artık kariyer olacak dedik. Öğretmenliği böyle yarım zamanlı, sözleşmeli, derse girmek üzere, parça başı iş yapan fason bir iş olmaktan çıkaracağız saygın bir meslek hâline dönüştüreceğiz. Türkiye'yi kuranlar öğretmenliği en saygın meslek olarak ele aldılar, ona göre geliştirdiler, ona göre desteklediler. Yine öyle götürülmesine ülkenin ihtiyacı var. Bugün 300 bin insan tayin olmayı bekliyor, 200 bin öğretmen açığı Türkiye'de duruyor. En büyük yanlıştır. Yani meslekler üzerinde çok şey söylenebilir ama öğretmenliğin bir kariyer olarak ele alınması gerektiği, başından sonuna kadar hayatını bu işe adamış olan insanların güven içinde mesleklerini yapma şansına kavuşturulması gerektiği her türlü tartışmanın ötesinde bir ihtiyaçtır. Çalıkuşu ÖğretmenlerDeğerli arkadaşlarım, toplumun her kesiminden böyle yaygın şikâyetlere muhatap oluyoruz. Öğretmenlerle ilgili bir büyük şikâyet önümüzde, Türkiye'nin en temel konularından biri. Eğitim her işin özü, temeli, sorunlarımızın çözümünün çıkış yolu eğitimden geçiyor. Türkiye'de eğitime yapılacak harcama devletin yapabileceği en helal harcamadır, en yerinde harcamadır. Ülkenin sorunlarını çözmesine en çok yardımcı olan harcamadır.Değerli arkadaşlarım, çocukları okutmuşuz, aileleri bin bir türlü çile çekmişler, çocuklarını okula göndermişler, diploma aldırmışlar. Atanmayı bekleyen binlerce öğretmen var. Bunları yetiştirmişiz, öğretmen yapmışız, öğrencilerimiz öğretmen bekliyor, yetiştirdiğimiz öğretmenlerimiz görev bekliyor, bir büyük aşkla, heyecanla kendilerini bu ülkenin çocuklarını yetiştirmek için adamışlar, her birisinin içinde bir Çalı Kuşu yatıyor, bize görev verin, görevimizi yapalım diyorlar, ama yüz binlerce, 200 bine yakın gencimiz