Nitelikli üniversite için yükseköğretim nasıl yeniden yapılandırılabilir

Orta Doğu Teknik Üniversitesi Eğitim Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Serap Emil ile Türkiye üniversitelerinin ve yükseköğretim sisteminin mevcut sorunlarını ve yükseköğretimin nasıl yeniden yapılandırılabileceğini konuştuk."Birlikte yaşadığımız toplumun bütün olarak faydasına ve tüm üyeler için daha adil olmasının yolu eğitimden geçiyor. Eğitim-öğretim, yaptığı araştırmalar ve sonunda ürettiği bilgi ile kamu yararını ön planda tutan, bunların gerçekleşmesi için öğretim üyesi, öğrencisi ve personeli ile birlikte ortak karar alma ve yönetişim mekanizmalarını kullanan ve akademik liderler aracılığıyla çoğulcu akademik kültürü yaratan kurumlar olmalıdır üniversite.""Baskı, sansüre ugrama, cezalandırılma korkusu duymadan elestirel biçimde arastırma, ögretme, ögrenme ve üretilen bilgiyi yayma hakkı olarak akademik özgürlük üniversite tanımının özünde yer alır."Hocam üniversite neden önemli Üniversitelerin de içinde bulunduğu yükseköğretim sistemleri, ülkelerin ekonomik, sosyal, kültürel ve toplumsal kalkınmaları için kaldıraç olarak görülür. Üniversitelerde üretilen bilgi, verilen eğitim-öğretim ve topluma hizmet faaliyetlerinin bu alanlarda fayda veya artı-değer yaratması beklenir. Bu alanların her biri kendi başına önemli iken, kamuya doğrudan etkisi olan eğitim öğretim ve mezun ettiği bireyler; bu bireylerin toplumun her türlü dönüşümünde yer alması olarak düşünülebilir. Nitelikli üniversite eğitimi sadece nitelikli iş gücü için gerekli değildir. Birlikte yaşadığımız toplumun bütün olarak faydasına ve tüm üyeler için daha adil olmasının yolu eğitimden geçiyor. Tabii burada tartışılması gereken "nitelikli eğitim"den ne anladığımızdır. Üniversiteler hakkında sürekli spekülasyonlar üretilen, değerinin azaldığı ya da gelecekte yok olacağı iddiası ile karşı karşıya kalan kurumlardır. Ancak modern üniversitenin başlangıcı kabul ettiğimiz 11. yy'dan bu yana üniversite, kilise ve devlet ile birlikte ayakta kalan ender kurumlardan biridir. Kökeni, öğretmenler ve öğrenciler birliğinden gelen ve ius ubique docendi diploması ile Avrupa'nın çeşitli yerlerinde öğretim yapma yetkisi veren üniversite bugün geldiği yer itibariyle bu özelliğini geri plana atmış (atmak zorunda bırakılmış) gibi duruyor. Tarihsel gelişimine baktığımızda von Humboldt modeli ile eğitim ve araştırma faaliyetlerinin en önemli iki eylem alanı olduğu üniversitede nitelikli eğitim-öğretim araştırmayı besleyen unsur olarak da düşünülebilir. Yıllar önce iyi üniversite öğretmeni kimdir isimli bir araştırma için görüştüğüm ODTÜ Kimya'dan Prof. Dr. Metin Balcı hoca eğitim-öğretimi araştırmadan ayıramayacağını söylemişti. Yaptığı araştırmalar, verdiği dersler ile iyi araştırmacı yetiştirmenin birbirini desteklediğinden bahsetmişti. O nedenle bu iki faaliyet alanını bir bütün olarak düşünmek anlamlı olacaktır. Bu açıdan bakarak nitelikli üniversite kavramının bütüncül olarak ele alınması gerektiğini söylemek isterim. Eğitim-öğretim, yaptığı araştırmalar ve sonunda ürettiği bilgi ile kamu yararını ön planda tutan, bunların gerçekleşmesi için öğretim üyesi, öğrencisi ve personeli ile birlikte ortak karar alma ve yönetişim mekanizmalarını kullanan ve akademik liderler aracılığıyla çoğulcu akademik kültürü yaratan kurumlar olmalıdır üniversite. Bu kültürü değerlendireceğimiz zemin ise kamu yararı olmalıdır. Üniversitelerin öncelikle öğrencilerin yöneldikleri alanlarda kendilerini geliştirebilmeleri, mezuniyetleri sonrası toplumun üretken bireyleri olabilmeleri ve politika yapıcıların güncel sorunlara çözüm üretebilmeleri yönünde bilgi üretmesi kamu yararının en genel çerçevesini çizer. Türkiye'de niceliksel olarak oldukça yüksek bir sayıya ulaşan üniversitelerin bir kurum olarak niteliksel donanımları bu çerçeveden değerlendirilmelidir. Bu kurumlarda görev yapan araştırmacıların kamu yararını gözeten bilgi üretmek ve paylaşmak, araştırmacı yetiştirmek, yeniliklere ve değişimlere öncü olmasını beklememiz gerekir. Birkaç ay önce apartman görevlimiz ile şöyle ilginç bir konuşma geçti aramızda, bir öğretim üyesi olarak bu soruya nasıl cevap vereyim bilemedim. Oğlu iki (sayı ile 2) üniversite bitirmiş ve şu anda işsizmiş. En son babasına "keşke iki üniversiteye harcadığım para ile bir iş kursaydım, şimdi çok daha iyi bir yerde olurdum" demiş. Bu cümle, Türkiye yükseköğretiminin son 20 yıldaki durumunu özetlediği gibi oldukça düşündürücü. Yükseköğretime harcanan emek, zaman ve kaynağın karşılığında üniversite mezunlarının bireysel ve mesleki kazanımları önemli bir soru iken, eğitimli insan profilinin ekonomik, toplumsal, kültürel ya da sosyal olarak topluma ne kazandırdığı da cevaplanması gereken bir soru olarak karışımızda duruyor. Üniversiteyi tartışmak işte bu yüzden önemli Peki, Türkiye üniversitelerinin ve yükseköğretim sisteminin mevcut sorunları neler Bundan yaklaşık 5 ay önce Boğaziçi Üniversitesi'ndeki meslektaşlarımızın öncülüğü ile biz de kendimize bu soruyu sorduk. Bir seferde cevap verilmesi mümkün olmayan bu soru, üniversite mensuplarının kurumlarına sahip çıkması, kendi anlayışlarını ortaya koyması için gerekli ve zamana yayılması gereken bir süreç. Tam da bu sebeple, 30 Haziran 1 Temmuz tarihlerinde Bilim Akademisi Başkanı ve Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Canan Atılgan, Boğaziçi Üniversitesi Eski Rektörü Üstün Ergüder, ODTÜ Eski Rektör Yardımcısı H. Nevzat Özgüven ve İTÜ Eski Rektörü Gülsün Saglamer hocalarımızın destek ve çağrısı ile "Türkiye Yükseköğretim Alanının Yeniden Yapılandırılması Çalıştayı"nı gerçekleştirdik. Türkiye yükseköğretiminin yeniden yapılandırılması ve çerçeve yasa konusunda yaklaşık 45 akademisyen birlikte düşündük, uzun uzun tartıştık ve Çalıştay Sonuç Raporu'nu hazırladık. Dünya üniversiteleriyle rekabet içinde olduğumuzu ve yukarıda yaptığımız nitelikli üniversite tartışması düşünüldüğünde konuşmamız gereken mevcut sorunlar aslında çok farklı. Ancak aşağıda bahsedeceğim başlıklar ışığında önceliğimiz yükseköğretim sisteminin içinde bulunduğu yasal, yapısal ve kültürel temelleri güçlendirmek olmalı. Sadece rektörlerin değil, üniversitede görev alan tüm yöneticilerin (akademik lider demeyi tercih ediyorum) nasıl belirlenmesi gerektiği sorusu çalıştayda idari özerklik başlığı altında detaylı bir şekilde tartışıldı. Bu konuda liyakat ve liderlik edeceği kurum çalışanlarının onayını alması temel kriterler olmalıdır. Mali özerklik başlığı altında, yıllar geçtikçe düşen yetersiz kaynaklar konusu ele alındı. Üniversite sayısı artarken, kaynaklar azaldı ki bunun en önemli göstergesi öğrenci başına harcanan oranın uluslararası oranın çok altında olması. Ayrıca yetersiz bütçelerin kalemlere bölünmesi ve kalemler arası ihtiyaca yönelik aktarım yapılamaması, esnek olması gereken mali yönetimin önünde bir engel olarak duruyor. Akademik özerklik, Türkiye yükseköğretiminin en yaralı olduğu konulardan birisi ve yukarıdaki iki başlıkla da ilişkili. Her türlü akademik konuda karar alma mekanizmalarının ve yapılanmasının özerk olamaması ve bunun sonucunda araştırma, eğitim ve topluma hizmet alanlarında siyasetin baskılarına göre şekillenmesi en temel sorun alanlarından biri. Kurumların amaç ve kültürüne uygun öğretim üyesi ve personel seçimi ve bu kişilerin mesleki gelişimi, üniversiteye alınan öğrenci seçiminden tutun da kontenjanların belirlenmesi, lisans ve lisansüstü eğitim ve araştırmanın gelişimine, eğitim-öğretimin içeriğinin belirlenmesinden araştırma konularının özgürce seçilmesi ve finanse edilmesine, üniversitenin toplumsal kalkınma ve dönüşümün bir parçası olmasına kadar geniş bir alanı etkiliyor akademik özerklik. Elbette tüm bu özerklik alanlarında istenen başına buyrukluk, ben yaptım oldu anlayışı değil, hesap verilebilirlik, şeffaflık ve ortak karar alma prensiplerinin işletilmesi gerekiyor. Bunun da katılımcı akademik ve idari yönetim yapısı ile sağlanacağını, denge ve denetleme mekanizmalarının çalışacağını düşünüyoruz.Peki nasıl bir üniversite istiyoruz Şunu özellikle belirtmek gerekir ki nitelikli, özgür ve özerk üniversite sadece Boğaziçi Üniversitesi, ODTÜ ya da İTÜ gibi belirli üniversitelerin meselesi değildir. Sorunlarımız ve sorunlara çözümler üretmek, Türkiye yükseköğretiminin ortak meselesidir ve bu çalıştay bizim için bir başlangıçtır. Çalıştay ve sonucunda çıkan raporda, akademik özgürlük ve üniversite özerkliği temel prensipler ve yukarıda bahsettiğim sorun alanları çerçevesinde 6 ana başlığı ele aldık. Raporun önsözünden şu cümle ile bu tartışmanın içeriğini özetleyebiliriz: "Baskı, sansüre ugrama, cezalandırılma korkusu duymadan elestirel biçimde arastırma, ögretme, ögrenme ve üretilen bilgiyi yayma hakkı olarak akademik özgürlük üniversite tanımının özünde yer alır. Akademik özgürlügün teminatı ise üniversite özerkligidir ve üniversite için hayati öneme sahiptir. Üniversite özerkliginin üç temel boyutu idari, mali ve akademik özerkliktir. Özerk üniversitenin seffaf ve hesap verebilir olması, ancak katılımcı akademik yönetim, kalite güvencesi, akademik etik ve ortak degerlerin korunması ile saglanır." (Çalıştay Raporu, 2022, s.4) Bu başlıkları daha somutlaştırmak adına biz akademisyenler ve öğrenciler için günlük hayattaki karşılığına dair