Mustafa Ergen: Eğitimin DEVA'sı var

DEVA Partisi Eğitim Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Ergen ile açıkladıkları Yükseköğretim Eylem Planını konuştukMustafa hocam bugün, DEVA Partisi olarak Yükseköğretim Eylem Planınızı açıkladınız Kısaca vizyonunuz nedirAmacımız, üniversiteden mezun olanların istihdam imkanlarını artıracak yapılanmanın tesis edilmesini sağlamak, üniversitelerinde çalışmalarıyla topluma, ekonomiye, insanlığa katkılarını artırmaktır. Yükseköğretim pahalı ama getirisi yüksek bir yatırımdır.Evet, OECD tarafından yapılan bir arastırmada yuksekogretimin bireysel getirisi Ingiltere ve ABD de 15, Danimarka, Fransa, Hollanda ve Isvec' de yaklasık 10 olarak bulunmus. Bu oranın bizim gibi gelişmiş ülkelerde daha yüksek olduğu tahmin edilmektedir. Bir nevi alt gelir guruplarından üst gelir gurubuna geçişi sağlayan bir fırsat eşitliği aracıdır, bunun için ülkemizde ücretsiz verilmektedir. Bundan dolayı maksimum verim alacak şekilde kurgulamalı ve ötesinde fırsat adaletini hedeflemeliyiz.Mustafa hocam üniversiteler neden önemlidir Dünya yeni teknoloji ve girişimcilik dalgası ile yeniden şekillenirken her ülke bu devinimin bir parçası olmak için yeni ekonomiye ve beraberinde getirdiği toplumsal değişime hazırlık yapmaktadır. Transistörün keşfi ile gelen minyatürleşme ve beraberinde getirdiği mikro elektronik devrimi ile gerçekleşen hesaplama, saklama ve haberleşme teknolojilerinin yarattığı inovasyon değer zinciri bütün dünyayı içine alarak dönüştürmektedir. Son yüz yıldır dünyanın teknoloji temelli dönüşümü ABD'deki belli başlı üniversiteler ile başlamıştır. İngiltere, Orta Avrupa, Hindistan, İsrail, Çin, Singapur, Japonya ve Kore gibi ülkelerin üniversiteleri bu süreçte ülkelerinin insan kapitalini yetiştirmiş ve ekonomik kalkınma dinamosu olarak katkı vermiştir. Yaratıcılık ve inovasyon merkezleri olarak küresel rekabetçi olmayı artırmıştır. Yetenekli ve başarılı insanları bölgelerine çekmiştir. Uluslararası bağlantıların artmasını sağlamış, sinerji ile yaratılan değerler katlanarak büyütmüştür. Üniversiteler bunlara ek bulunduğu şehrin yaşamını iyileştirmiş, toplumsal sorunlara çözüm aramış, güçsüz kesimlerin toplumun bir parçası olması için çalışmalar yapmıştır. Gelişmiş bir ülke için üniversitelerin yukarıda saydığımız katkıları orta gelir tuzağına takılmış bir ülke için de geçerli midir Üniversitelerimiz ekonomik ve toplumsal kalkınmaya katkı sağlamış mıdır Ülkemizde, üniversite-sanayi iş birliği orta gelir tuzağına takılmış diğer ülkelerde olduğu gibi tam anlamıyla kurulamamıştır. Bunda kısmen savunma sanayi dışında sanayinin üniversiteye ihtiyacının olmayışı etkendir. Ülkemizdeki en tepe sıralamalardaki endüstri kuruluşlarının ARGE ihtiyacını yabancı ortaklıklarından edinmesi üniversitelerin ARGE gücünü ikinci plana atmaktadır. Genel olarak yerel pazara dönük bir endüstri yapılanması ve siyasetin etkin olması birbirinden farklı sektörlerde şirketleri barındıran bir holding yapısını ortaya çıkarmış ve yabancı şirketlerin pazara girmek için bir nevi aracı olmuştur. Her yeni pazar oluşurken holdingin yeni şirketi hem diğer holding şirketlerini kaldıraç olarak hem de siyasetin getirdiği gücü kullanarak riskini azaltmıştır. Buna karşın ARGE'ye ihtiyacı olan orta ve alt sıralamadaki sanayi de üniversiteleri motive edememektedir; çünkü akademisyenlerin gelişmiş ülkelerin konularıyla eğitilmiş olmaları araştırmalarını da o yönde devam etmelerini beraberinde getirmiş olup, bu da dünya ölçeğinde araştırma adına akademisyenlerin daha görünür olmalarını sağlamaktadır. Kamunun ARGE kaynakları da akademinin doğrultusunda gelişmiş ülkelerdeki popüler konulara odaksız dağıtılmaktadır. Endüstrinin üniversite ile iş birliği ise bazı konularda danışmanlık ve doğrudan değer üretmeyen popüler konularda ARGE projeleri yapmaktan öteye gidememektedir. Üniversite de temel akademik çıktılara yönelerek ticarileşme potansiyelini düşürmektedir. Bu kronik sorun her orta gelir tuzağına takılmış ülkede gözükmektedir. Bu kısır süreç, endüstri ve akademiyi kendi döngülerinde çalışmaya itmektedir. Hocam orta gelir tuzağı nedir Orta gelir tuzağı ekonomik gelişmişlik endeksi olarak Dünya Banka'sına göre kişi başına düşen milli gelir ile düşük, orta ve yüksek gelir gurupları olarak tanımlanmıştır. Orta gelir bandında bir ülkenin kişi başına düşen milli geliri ABD'nin kişi başına düşen milli gelirinin 20'sinden büyük, 40'ından küçüktür. Orta Gelir Tuzağı ise ülkelerin orta gelir bandında takılı kalmasına verilen tabirdir. Bu bir anlamda ülkenin ekonomik atılımdan geri kaldığının göstergesi olarak kullanılmaktadır. Dünya Banka'sına göre 101 orta gelirli ülkeden 15'i bu tuzaktan 1960-2010 arası çıkabilmiştir. Bunlara en son çıkış yapan Kore ve Tayvan dahildir. Çin'in ise uzmanlara göre 2023 yılında çıkması öngörülmektedir. Örneğin Brezilya ve Arjantin örneğin tuzağa takılmış durumdalar. Portekiz ise gelişmiş ülke liginden tekrar orta gelir tuzağına kısa bir süre düşüş yaşadı. Ülkemiz ise 2013 yılında Genel Başkanımız Ali Babacan'ın ekonomi yönetimindeyken kişi başına düşen milli gelir ile orta gelir tuzağını aşma aşamasına yaklaşmıştı, o zaman kendisinin eğitim ve hukuk noktasında uyarılarını biliyoruz. Maalesef şu anda düşük gelirler gurubuna doğru ilerlemekteyiz.Peki orta gelir tuzağından çıkmak için ne yapmalıyızBugün orta gelirdeki ülkelerin bu tuzaktan çıkmasının ilk koşullarından biri üniversite-endüstri sinerjisini tesis etmektir. Lakin, eskisi gibi gelişmiş ülkelerden alınacak bir inovasyon sistemi de bulunmamaktadır; gelişmiş ülkeler de bugün hayatın her alanındaki teknolojik ilerlemelerin yarattığı etkilerin üst üste binmesiyle oluşan dijitalleşme, otomasyon ve ölçeklenme gücüne karşı ulusal inovasyon sistemlerini yenilemek için çalışmaktadır. Bu süreçte dijitalleşme, bilgiyi, girişimciliği ve finansmanı sınırlardan bağımsız hale getirmiş, otomasyon meslek tanımlarını hızla değiştirmiş, ölçeklenme ise kazananın her şeyi aldığı monopol ekonomisinin önünü açmıştır. Dünyada yeni nesil üniversite anlayışı bu devinimin ritmini yakalamak için yenilenmektedir. Dünyadaki üniversitelerin de değişim içinde olduğunu söylediniz. Yeni nesil üniversite anlayışı nasıl şekilleniyor Üniversiteler bu zamana kadar sırasıyla bilgi, formasyon ve sosyal ağ sağlarken şimdi bu sıralama bilginin hızla ulaşılır olmasıyla tersine dönmeye başlamıştır. Sosyal ağlar ve formasyon anlamında öğrencilerini hazırlayan ve gerekli bilgi ve beceriyle donatan üniversitelerden mezun olan öğrencilerin, meslek hayatlarına daha hazır ve istihdam garantili şekilde başlaması beklenmektedir. Gelişmiş ülkeler, yeni dünyanın getirdiği ölçek ve çarpan etkisini yakalayabilecek insan kaynağına, üniversitelerini hayat boyu eğitim veren kurumlara dönüştürerek cevap vermeye çalışmaktadır. Bu çerçevede üniversiteler öğrenciler için sürekli uğrak yeri olarak tasarlanmakta ve üniversite de bu süreçte yenilenerek ilerleyecek şekilde yapılandırılmaktadır. Bu minvalde üniversiteler ikinci büyük dönüşümü yaşıyorlar. "Üniversitelerin geçmişi, Çin'de Han Hanedanı'nın kurduğu okullara, İskenderiye'deki müze ve kütüphaneye, 11. yüzyılda Bağdat'ta büyük Selçuklu Devleti Veziri Nizamülmülk tarafından kurulan Nizamiye Medresesi'ne, 13. yüzyılda Kayseri Çifte Medrese'ye, Konya Karatay Medresesi'ne, Erzurum'da Çifte Minareli Medrese'ye kadar uzanır. Çağdaş üniversitelerin temelleri, 11. ve 12. yüzyıllarda Avrupa'da kurulan Bologna, Paris ve Oxford Üniversiteleri ile atılmıştır." 1800'lü yıllardan önce sadece geçmiş bilgiyi aktarmak üzerine kurulu olan üniversiteler, Glassgow üniversitesinden James Watt'ın buhar makinesinin icadı ile beraber gelecekteki bilgiyi bulmak üzerine kurgulanmaya başlandılar. Elektrik ve beraberinde gelen mikro elektronik devriminin Stanford Üniversitesi ve beraberindeki üniversitelerle başlamasıyla beraber dünya hızla ilerledi ve bu noktaya geldik.Peki biz nasıl yarışabiliriz Ekonomist Keun Leu, gelişmiş ülkeler gibi olmak istiyorsan farklı ol şeklinde bir vizyonu Kore'nin başarısı için ortaya koymuştur. Çünkü, orta gelirdeki ülkelerin ise bir yönden ülkelerini orta gelir tuzağından çıkarmak için gereken bilime, inovasyona ve insan kaynağına katkı vermesi için üniversitelerini daha öte bir anlayışla ele almaları hayatidir. Gelişmiş ülkelerin modellerinin imitasyon ile takip edilmesi sistemi Zeno Paradoksu'na itmektedir. Zeno Paradoksu bir kişinin bir kaplumbağayı yakalayamaması olarak sunulur. Kaplumbağanın son bulunduğu yere koşmaya programlamış biri hiçbir zaman kaplumbağayı yakalayamaz, çünkü kaplumbağanın son bulunduğu noktaya geldiğinde kaplumbağa yeni bir noktaya ilerlemiş olacaktır. Biz ne yapmalıyızOrta gelirdeki ülkelerin tuzaktan çıkması için karşı karşıya olduğu handikapları adreslemeleri gerekmektedir. Yeni teknolojiye adapte olacak insan kapasitesinin eksikliği ilk sıradadır. Bunun yanında ARGE ihtiyacı olan büyük şirketlerin lokomotif eksikliği girişimcilik ve inovasyon ekosisteminin gelişmesinin önünde engeldir. Ötesinde gelişmiş devletlerin fikri haklar yönünden gelişmekte olan ülkelere baskısı teknoloji üretmekte bir bariyerdir. Orta gelir tuzağından çıkabilen (Kore, Tayvan, Çin) ülkeler bu eksiklikleri ve bariyeri gelişmiş ülkelerin odaklarından farklı alanları seçerek aşmıştır. Uzun vadeli teknoloji alanları yerine kısa vadeli teknolojilere odaklanarak oyun planı kurmuştur. Bu doğrultuda ARGE teşviklerini düzenlemiş ve insan kapasitesini yetiştirmiştir. Bunun için orta gelir tuzağından çıkmak için yenilenmiş ve kendimize özgü bir yükseköğretim stratejisi hayatidir. Bu noktada yükseköğretim modelimiz nasıl olmalıdırYükseköğretim stratejimiz ülkemizin teknoloji dalgalarıyla şekillenen yeni dünyada yerini alması için yeni üniversite modeli ile yapılanmalıdır. Yeni dünyanın anlayışı, sanayi toplumunun katı disiplininden daha çok çeşitliliğe, sübjektif karar vermeye ve insana değer vererek pırıltısını çıkarmaya dönüktür. Yeni üniversite modeli bu anlayışın ülkemizde tesisini hedeflemelidir.Yeni üniversite modeli, bugünkü genç nüfusun sebep olduğu sayı artışının getirdiği plansızlığa, üniversite eğitiminin ülkelere özgü olmaktan çıkmasının yarattığı dijitalleşme ile ölçeklenerek sınırları aşabilen küreselleşme tehlikesine, yönetimsel olarak aşırı merkeziyetleşmenin getirdiği asgari müştereklerde buluşmanın getirdiği vasatlaşmaya, ve diploma kalitesinin istihdam noktasında işlevsizliğine çözüm olmalıdır. Yeni yapılanma ile üniversiteler, otomasyonun mesleklerin geleceklerini değiştirmesini, yeni ekonominin getirdiği 'gig' ekonomisini, yeni teknolojilerin bütün meslekler için kritik hale gelmesinin beraberinde getirdiği geleceğin mesleklerini, temel araştırma ile beraber araştırmaların ticarileşme potansiyelinin dengeli dağılımını dikkate almalıdır. Evet, Dünya Ekonomik Formunun çalışmasına göre Türkiye özelinde işlerin yüzde 60'ında değişimler bekleniyor. Bunların ışığında üniversiteler, dünyanın yeni endüstri modeli olan monopol ekonomisine aday şirketlerimizi, elektrikli araç ve 5G gibi teknoloji inisiyatiflerini, yeni nesil savunma sanayi sektörümüzü ve oyun sektörü gibi ülkemizin bayraktarlığını yapabileceği tematik ekosistemleri geliştirmek ve büyütmek için gerçek anlamda üniversite-sanayi iş birliğini hızla fırsat penceresi kaçmadan tesis etmelidirler. Ötesinde, pandemi ile birlikte online hayata olan direncin kırılmasını, küresel tedarik zincirlerinin sorgulanarak geliştirilen kampsal yedekleme ("redundancy") stratejilerini, Çin ve Trump'ın ikinci soğuk savaşını teknoloji alanında başlatmasını, Brexit ile AB araştırma yapısının değişmesini, Rusya-Ukrayna savaşı ile oluşan beyin göçünü dikkate almalıdır. Bu dinamikler çerçevesinde üniversitelerimizin temel olarak yeni bilgi ve yeni alanları kapsayacak bir programı hızla ve dinamik bir şekilde oluşturabilmesi gerekir, eğitimde mezunlarının dünya çapında iş bulabilmesi hedeflenmelidir, araştırmada ise bilginin bölgesel, ulusal ve küresel kalkınmaya belli oranlar dahilinde katkıda bulunması gerekmektedir. Üniversite bir taraftan eğitim diğer taraftan araştırma, bu konuda ne düşünüyorsunuz Bugün kamunun araştırma fonlarının öncelikli alanlara odaklaması ve ekonomik kalkınma planının bir parçası olması yetersizdir. Araştırma fonlarının dünyadaki popüler konularda dağıtılması, kısıtlı