'Yer-yüzü Gök-yüzü' arasındaki şehir

Bir kalenin yamacına kurulmuş, yüzünü Mezopotamya'nın bereketli topraklarına dönmüş, hoşgörü kenti, taşın başkenti Mardin. Coğrafyası, tarihi, mimarisi ve mutfağıyla her göreni kendine hayran bırakıyor. Bu kez değerli sanatçı Lolita Asil'in sergisi için yolumu düşürdüğüm kente seyahat planı yapacaksanız 19 Ekim'e kadar sürecek sergiyi kaçırmayın.Doğdukları olmasa da köklerinin bağlı olduğu topraklara vefalı insanları çok takdir ediyorum. Yaptıkları işlerde o özden gelen tadı yakalamak benim için büyük zevk. Sevgili arkadaşım, ressam Lolita Asil de o kişilerden biri. Özüyle barışık, her yaştan insanın sanatla temas etmesi için çalışan, Mezopotamya'nın bereketli toprağından beslenen ruhunu fırçasıyla ustaca ifade eden çok yönlü bir sanatçı. Lolita Asil 19 Ekim'de sona erecek 'Yer-yüzü Gök-yüzü' isimli sergisi için köklerinin geldiği şehrin çok özel bir mekânını tercih etmiş. Alman Karargâhı olarak bilinen İskender Atamyan Konağı'nın kendine özgü mistik ortamında en küçük hücreden bütün evrene yayılan, varoluşun izinde bir yolculuk tasarlamış.İki boyuttan arınıp uzaysal bir mekân hissi yaratmak adına video, dijital sanat, arttırılmış gerçeklik gibi medya araçları kullanılarak ayrı odalarda sergilenen eserlerle organik bir bağ kurmanız sağlanıyor. Böylece sanatçının yolculuğu sizin kendi özünüze bir yolculuğa dönüşüveriyor. 'Kendimize Dönüş Yolu' adlı eserinde çok önem verdiği, anda kalma ustaları olan çocukların da eseri tamamlamada katkısını bekliyor... KiliçeSokaklarda kaybolmalı... Sergi için yolunuzu kente düşürdüyseniz ya da sadece kenti görmeye gittiyseniz Mardin'in dolambaçlı sokaklarında kaybolun. İnsan o sokaklarda gezerken kendini bir zaman tünelinde gibi hissediyor. Burada her taşın altında bir hikâye var sanki. Öyle kapılıyorsunuz ki bu büyüye, anacaddesinde yürürken yüzyıllar önce buradan kervanıyla geçen bir seyyah olduğunuzu hayal etmek bile olağan geliyor. Ve dönüş yolunda yeniden buraya döneceğiniz günlerin hayaliyle veda ediyorsunuz 'Gündüzü seyranlık, gecesi gerdanlık' Mardin'e. Bu kente tepeden bakıldığında evler birbirinin üzerine yığılmış gibi görünüyor. Dünyaca ünlü evler, Kuzey Suriye tarzı olarak nitelenen taş yapılar... Evlerin yazın serin, kışın sıcak olmasını sağlayan ünlü sarı kalker taşı, rengiyle şehre her mevsim sıcak bir görüntü katıyor. Sergi, Alman Karargâhı olarak bilinen İskender Atamyan Konağı'nın kendine özgü mistik ortamında... Asil, eserlerinde iki boyuttan arınmak için dijital sanattan faydalanmış.Sıva malzemesi kullanılmadan yapılan bu evlerin bir özelliği de hoşgörünün bir simgesi gibi, hiçbirinin gölgesi birbirinin üzerine düşmeyecek şekilde planlanmış olması. Şehrin mimarisinin en özel yapılarından olan, 1890 yılında Şatana ailesi tarafından Ermeni bir mimara yaptırılan PTT binasını görmenizi öneririm. 1942'de kurulan Mardin Müzesi, sadece eser varlığıyla değil, kütüphanesiyle ve bahçesinde kurulan Arkeopark ile harika bir adres. Geçmişte Süvari Kışlası, bir dönem de vergi binası olan, günümüzde Sabancı Vakfı tarafından restore edilerek 2009'dan beri hizmet veren Mardin Kent Müzesi'ni ziyaret etmeyi unutmayın. Minaresiyle şehrin silüetinde dikkat çeken, Anadolu'daki en eski camilerden biri olan Mardin Ulu Cami, Artuklular döneminden kalma. 1176'da iki minareli olarak inşa edilmiş ama günümüze 19'uncu yüzyıl sonlarında yapılan eklemelerle tek minaresi ulaşmış. Parmaklarınızı yersiniz Türk, Arap, Süryani yemeklerinin harmanlandığı Mardin mutfağı, parmak yedirten lezzetlerle dolu. Kaburga dolması, Mardinlilerin elinden ayrı bir güzel. İrok dedikleri kızartılmış içliköfte, ikbebet dedikleri haşlama içliköfte, kiliçe adı verilen Mardin çöreği, sembusek denen kapalı lahmacun, harire tatlısı, lokma tatlısına benzeyen zingil ise olmazsa olmaz Yemeğin eşlikçisi bakır kâselerde servis edilen yöresel ayran. Cercis