Tarihin küskün çocuklarıydık

Çeyrek asırdır yaz ve bayram tatillerinde Kocaeli'nin Kandıra ilçesine bağlı Kefken beldesine gidiyorum.

Burası, Ege ve Akdeniz'in güzelliklerine kafa tutan cazibesiyle, yaz aylarında arı kovanına dönüyor. (Hatta "Kovanağzı" diye bir sahili bile var.)

Dosteli köyündeki iki kahveden biri, yani Şeref'in kahvesi, orta yaş ve üstü insanların, Çerkez kahvesi ise gençlerin toplanma yeri.

Tabii yirmi beş yıl gide gele herkesi tanıyorsunuz. Şeref'in kahvesinde, mavi masanın etrafındaki birkaç kişi ile sohbet ederken, bizim Macit dayının öteki kahvede oturduğunu gördüm.

- Hayırdır, Macit dayı neden gençlerin kahvesinde oturuyor, diye sordum Şeref'e...

- Oo, duymadın mı olayı, diye karşı soru ile cevap verdi.

Yepyeni bir öykünün kapısını tıklatmakta olduğumu hissettim:

- Duymadım, ne oldu ki

- İsmet dayı varken o gelmez bu kahveye... Hatta aynı camiye bile gitmez! Neredeyse bir yıl oldu.

- Ne oldu

Bu köyde, bu olayın ne kadar dikkat çekici olduğunu anlamak için şunu bilmek gerek:

Dosteli köyünde Laz, Çerkez, Manav (yerli halk) ve Kürtler bir arada yaşar. Ve tarih boyunca üç şey hiç olmamış:

Hiç köpek beslememişler.

Hiç hırsızlık görmemişler.

Hiç kavga etmemişler.

Dosteli köyünün adının bu özelliklerden geldiği söylenir.

Olayı öğrenir öğrenmez bu meseleyi çözmeye karar verdim.

- Muhtar, gel beraber Macit dayıya gidelim, barıştıralım şunları.

Muhtar:

- Boş ver, biz o işi çok denedik. Olmadı, olmuyor. Beni bir defa daha şey ettirme...

- Ama bugün bayram Sonra ben hemşehrisiyim sonuçta. Gel hadi...

Muhtar gönülsüzce kalkıp peşime düştü.

Yakın, hemen altındaki gençlerin kahvesine gittik.

Macit dayı bahçede, sırtı bize dönük oturuyordu. Karşısına geçtim, beni görünce ayağa kalktı:

- Oo hemşehrim! Ne zaman geldin Bayramın mübarek ola, dedi.

Kısa bir hasbihâlden sonra:

- Seni Şeref'in kahvesine götürmeye geldim, dedim.

Suratı asıldı.