Oğlum lütfen eve dön

Afyonkarahisar'ın bir ilçesinde lokantada aşçılık yapan Muammer Usta, o akşam, on üç yaşındaki tek oğlunu, tek çocuğunu sertçe azarlamıştı.
Gerginliğin sebebi çocuğun Galatasaray montu istemesi, babanın ise "Neredeyse maaşım kadar fiyatı var, nasıl alayım" demesiydi.

Baba, ertesi sabah oğlunun yatağının boş olduğunu fark etti.
Ünal evden kaçmıştı.
Muammer Usta çocuğun kızgınlığının geçeceğini ve akşam eve döneceğini hesaplayarak, onun gönlünü yapmak niyetiyle tasarruf için biriktirdiği paradan yüz dolar alıp bozdurmaya karar verdi.

Ama öyle olmadı.
O akşam Ünal eve gelmedi. "Belki bir arkadaşına gitmiştir" iyi niyetiyle ama diken üstünde geçen gecenin sabahında cüce karı koca, ilçe emniyet müdürlüğünün yolunu tuttu.
"Kayıp Büro"ya yönlendirildiler.
Muammer Usta kısa bir dilekçe yazdı:
"Oğlum Ünal Göktaş iki gündür kayıptır. Bulunmasını talep eder, saygılar sunarım."
Üçüncü gün, dördüncü gün, beşinci gün, bir hafta... Yok.
Baba eve her gelişinde, duvara astığı yeni montu, oğlunun vefatından geriye kalan hatıra gibi görüyor, üzüntüden kahroluyordu.
Ay dolduğunda montu birilerine hediye etmeye karar verdi.

Muammer Usta o sabah küçük bir not yazıp montun cebine koydu:
"Sevgili çocuk. Ben oğlunu çok seven acılı bir babayım. Bana ve oğluma dua et. Muammer Göktaş"
İhsaniye'den trene bindi, Afyon şehir merkezinde indi. Her zaman baharat aldığı dükkâna gitti. Çocuk Esirgeme Kurumunun yerini öğrendiği patronun oğluna "Sen benim baharatları hazırla, birazdan dönerim" dedi.
Cep telefonuyla meşgul durumdaki oğlan "Abi, neyi ne kadar aldığını aklımda mı tutacağım; hele bir git gel, iki dakikada hallederiz" dedi.

Muammer Usta, Çocuk Hizmetleri İl Müdürlüğü yazan binadan içeri girdi, müracaattaki kıza müdürü görmek istediğini söyledi. Kız tam karşısına düşen kapıyı işaret etti.
Muammer Usta kapıyı tıklayıp içeri girdi.
Büyükçe bir masanın arkasında, kestane rengi küt saçlı, zayıf, asık suratlı, yaşına göre fazla makyajlı bir kadın oturuyordu. Soru sormadı, muhatap olmuyormuş gibi soğuk durdu.
- Efendim, dedi Muammer Usta, hiç giyilmemiş bir mont getirdim. Sizin uygun göreceğiniz bir çocuğa vermeniz için.
Kadın kaş işaretiyle masanın önündeki koltuğu gösterdi:
- Şuraya bırak.
Usta büyükçe poşeti bırakıp çıktı.

Asık suratlı müdire hanım ayağının altındaki zile bastı, biraz sonra müracaattaki kız içeri girdi.
- Ya Serpil, o çocuk ne oldu Ben unuttum, siz de hatırlatmıyorsunuz.
- Hangisi müdire hanım
- "Buluntu çocuk" kapsamında almıştık.
- Kerem'i mi diyorsunuz Kerem Aktürk. Hâlâ burada. Çağırayım mı