Küçük hanımefendi

Tek parça, Fransız "Retro" siyah midi bir elbise içinde son derece zarif görünüyordu. Yaka bölümündeki ince dantel işi onu daha da sevimli hâle getiriyordu.

Otelin lobisinden içeri girdiği zaman, biri kız biri erkek iki resepsiyonist ile birlikte, çeşitli renk koltuklarda oturan üç kadın ve bir erkek de kafasını çevirerek onun yürüyüşünü gözleriyle takip etti.

Nezaketi ve ölçülü tavırlarıyla asil bir insan olduğunu kısa sürede bütün otele kabul ettirmişti.
Burası sadece daha önce keşfetmişlerin geldiği seyrek ama seçkin bir oteldi. Tam bir "kafa dinleme" mekânı.

Parlak düğmeli garsonların hizmet için fır döndüğü güzel hanımefendinin özel muameleyi hak ettiğini düşünen otel müşterileri onu kıskanmıyordu.

Bu "mümtaz" misafir gündüz de otelden pek çıkmıyor, çok çok Abant Gölü kenarında sessizce dikiliyor veya banka oturup bir süre kendini dinliyordu.

Ertesi gün orta yaşa yakın bir adam girdi otelden içeri.

Taranmamış, karışık uzun saçlı, buğday tenli, kapüşonlu tişörtlü, kot pantolon ve spor ayakkabılı bir adam...

Bir sonraki gün, kahvaltının ardından adam göl kenarına indiğinde, filmlerdeki gibi, kızın boynundan uçup kendisine doğru gelen fuları havada yakaladı ve sahibine teslim etti.
Oracıkta resmî, nazik ve çekingen bir iki cümle ile tanıştılar.

- Sizin bir dizi veya film çekiminde olmanız gerekmiyor muydu, dedi adam. Nasıl düştünüz buraya

- Gürültüden kaçtım, dedi hanımefendi. Buraya ilk defa geliyorum ve bana bu fikri verene bol bol dua ediyorum.

Banka oturmuşlardı.

- Ben sırf bu sakinlik yüzünden, her sene üç gün mutlaka gelirim. Her seferinde de inşallah çok kimse keşfetmez temennisiyle konaklarım. Ben Timuçin bu arada, dedi adam.

Kız telefondan başını kaldırdı:

- Burayı aklıma kazıdım, artık unutmam. Ben de Cemile.

- Klasik ama köklü bir isim, dedi adam. Asaletinize uygun. Kökünüz saraya mı dayanıyor

Cemile mahcubiyetten pembeleşen yüzünü tebessümle telefona eğdi, cevap vermedi.
Timuçin, akşam yemeği için garsonlara rica etti ve servisi göl kenarındaki kamelyaya açtırdı.
Yazın sıcağına inat, arada efil efil esen akşam rüzgârı, romantik ortamı serinletiyordu.
Mor önlüklü garson, belli bir mesafede saygıyla dikiliyordu.

Üçüncü günün akşam yemeğinde, yine kamelyadaydılar.

- Timuçin Bey, size bir şey söylemek istiyorum. Yarın sabah kahvaltıdan sonra otelden ayrılacağım, çünkü iznim bitti ve işime dönmem gerekiyor.

- Peki...

- Siz iyi bir beyefendisiniz. Ve bu yüzden, gitmeden önce size küçük bir sır vermek isterim.