Cumartesi günleri eve gelen gazeteyi okuduktan sonra dükkânına götürdüğüm Macit amca "Bir gün benim de öykümü yazarsın" demişti.
Öyle oldu.★ ★ ★"Sokakta yaşamanın en büyük zorluğu gece olunca başlar.Yaz mevsimi biraz daha kolay.Bir parkta pardösünüzü yastık yapar uyursunuz.Başlarda köpeklerden korkardım; sonra aynı yere ait olduğumuzu anlayıp, dost olduk.İşin zorluğu kış geceleri.Eskiden bankamatiklerin içinde yatardık. Paralılar parasızların üstünden atlar, paralarını hırs ve ihtirasla ya yatırır veya çeker, sonra çekip giderdi.Bazı yanlış işler yüzünden, görevliler kamera ile bu dev para kasalarını özellikle takip etmeye, bankamatiğe sığınan sokak adamlarını dışarı atmaya başladı....Sonra devlet hastanelerinin acil servis koltuklarında, henüz kapısı takılmamış inşaat katlarında, otobüs duraklarında, kapısı açık cami avlularında, tren istasyonlarında yattım....Yemek işi kolay.Rızık Allah'tan ve o, bazen cömert bir lokantacı, bazen gönlü geniş bir vatandaş, bazen askıda ekmeğiyle kanaat sahibi bir fırıncı, bazen 'Şükür, satabileceğimizi sattık, Allah bereket versin' tokluğuna sahip bir pazarcı eliyle gönderir nasibi…Sokak insanlarının hayatı romandır.Ama ne kitabı yazılabilir ne de filmi çekilebilir hakkıyla.Sokak insanı ağlamaz, kızmaz, gülmez, karışmaz, dalaşmaz.Ezici kibri, sersemce gösterişi yoktur.Banklar beşiği, karlar döşeğidir.Sokak adamlığı, baştan sona içte yaşanan safi duygudur.Bizler kaldırımların sessiz gölgeleriyiz.Kimimiz muhannete servetini çaldırır, kimimizin cenazesini belediye kaldırır."★ ★ ★Macit amca, üç semtte dükkânı olan, hâli vakti yerinde bir çiçekçiydi aslında.