Elimi yıkar giderim

Kadın, sağ topuğunu vuran ayakkabısının arkasına kâğıt mendil koydu, ayağını geçirdi, seke seke arabaya doğru yürümeye başladı.

Şoför koltuğunda oturan ve kafasını camdan dışarı çıkarmış olan adam, karısının geldiğini gördüğü hâlde, azarlamaktan vazgeçmedi:

- Hadi ama yahu, geç kalacağız!

Adam "koyu" bir Fenerbahçe taraftarıydı. Bazen televizyondan izlediği, bazen köy kahvesinin kirli masalarının üzerindeki gazetelerden takip ettiği muhteşem statlarını ilk kez "canlı olarak" göreceği için heyecanlıydı.

Sakarya'nın merkez köylerinden birinden eşi ile birlikte yola çıkmıştı. Karısı, Kadıköy'deki ablasının yanına gidecek ve nişana hazırlanan oğluna bir şeyler satın alacaktı; adam da bu vesile ile Fenerbahçe'nin Beşiktaş maçını yerinde izleyecekti.

Kadın, ilaçla tedbir almasına rağmen yine arabanın "tutacağını" düşünerek, rahat etmek ve yolda uyumak için arka koltuğa oturdu.

Yola çıktılar.

Karı - koca değil de, patron - işçi imişler gibi yol boyunca neredeyse hiç konuşmadılar. Kalın kaşlı, kalın bıyıklı adam gözünü yola dikmiş, zihninde akşamki derbi maçını oynatıyordu. Kadın ise sağında ve solundaki arsız yeşilliklere yorgun ve duygusuzca bakıyordu. Belki de, yakın zamanda, bir yıl içinde, arka arkaya dizilmiş olan nişan, kına, düğün gibi "hengâmenin" altından nasıl kalkacağını düşünüyordu.

Adam stada yaklaştığında hem telaşlandı, hem heyecanlandı. Öncelikle, arabasını nereye bırakacaktı

Sağa sola bakınırken, yolun karşı tarafında 'otopark' yazısını gördü. Sola yanaştı, kural tanımaz bir İstanbul şoförü gibi U dönüşü yaparak yolun karşısından biraz önce geçtiği otoparkın hizasına geldi.

Stada epey yürümesi gerekecekti ama şimdi bunu hesaplamanın sırası değildi. İstanbul'dan korkuyordu. Madem "meşru" bir yer bulmuştu, gerisi kolaydı.

Stat gerçekten muhteşem görünüyordu. Anlatılanlar hiçti. Maça altı saat kadar zaman olmasına rağmen stadın etrafı kalabalık ve ışıl ışıldı.

Zihnindeki "Bilet bulabilecek miyim, içeride biletimin yerini bulabilecek miyim" sorularıyla âdeta titriyordu.