Anneme sporcu olduğumu söylemeyin o beni bir tuvalette temizlikçi sanıyor

Sporcu karı koca
kahvaltıdaydılar.
Kafasını telefondan kaldırmadan:
- Ben maçtan sonra anneme gideceğim. Sen de salondan çıkınca oraya gelir misin, dedi hanım.
Başını telefondan kaldırıp eşine sevgiyle:
- Tamam. Sekiz civarında orada olurum, dedi eşi.

Kadın, üç büyük kulüpten birinin basketbol takımında oynuyordu.
Erkek ise Voleybol Ligi'nin iddialı takımlarından birinin oyuncusuydu.
İkisinin de aynı gün, birer saat arayla maçı vardı.

Erkek voleybolcu maça çıktı.
Rakip, İstanbul'a yakın bir ilçenin ligdeki bir başka iddialı takımıydı. Yüz civarında seyirciyle gelmişlerdi.
Maç beklendiği gibi çok zorlu geçti. Setler (1-0), (1-1), (2-1), (2-2) ve nihayet (3-2) şeklinde atbaşı bitti.
Kahramanımız olan erkek voleybolcunun takımı kazanmıştı.
Maçın son setinin son sayılarında büyük tartışmalar oldu.
"Maç sayısı"nda ise gerilim doruğa çıktı. Rakip takımın "Dışarı düştü" dediği topa çizgi hakemi beyaz bayrak kaldırınca olanlar oldu.
GDS'nin (Görüntülü Değerlendirme Sistemi) doğrulamasına rağmen taşradan gelen yüz civarındaki seyirci, cebinde ve civarında bulduğu hemen her şeyi salonun ortasına fırlatmaya başladı.
Bizim voleybolcunun kafasına bir küçük pil "kısmet olmuştu."
Kulağının hemen üst tarafı kanıyordu. Ortalık savaş alanı gibiydi; kimsenin kimseyle uğraşacak hâli yoktu.