Türk dünyasının bekası, Kazakistan'ın bağımsızlığına bağlıdır

Sovyet sonrası dönem Türkiye ile Türkistan ve Kafkasya'da bulunan Türk devletleri ve toplulukları arasında ciddi fırsatlar sunmuştur. Özellikle bağımsızlıklarını kazanmış olanlar arasında çeşitli işbirliği imkânları düşünülmüştür. Aradan geçen süre zarfında henüz istenilen mesafenin kat edilemediğini söylemek mümkünse de her şeye rağmen atılan adımlar karamsarlığa düşmememiz için Türk dünyasını diri tutmaktadır. Kazakistan, en geniş sınırlara sahip Türk Cumhuriyeti olarak ayrı bir öneme sahip, jeopolitik teorilerde hep dikkate alınmak durumunda olan bir ülke. Kazakistan, dünyanın kalbi olarak değerlendirilen hem bölgesel hem de küresel aktörlerin dikkate alması gereken bir aktör olarak göz önünde bulundurulmalıdır. Uluslararası ilişkilerde güç merkezinin Batı'dan Doğu'ya doğru tekrardan el değiştirmeye başladığı "Yeni Büyük Oyun'da, kalpgâh'ın adresi" konusunda farklı yaklaşımlar söz konusu olsa da tüm gelişmeler bizi"Kafkasya-Orta Asya-Güney Asya Jeopolitik Üçgenine götürüyor. Burada esas olan husus, bu yeni dünya düzeninin yıkıcı bir savaş ya da yıpratma savaşları sonrası mı inşa edileceği; yoksa işbirliğini merkeze alan yapıcı bir yaklaşımın mı sürece hakim olacağı net olmamakla birlikte zamana ihtiyaç duyulmaktadır. Başta Kazakistan ve Türk Konseyi olmak üzere, bu coğrafyanın merkezinde yer alan Türk-İslam Dünyası, ikinci yaklaşımıntezin savunuculuğunu yaptığı düşünülebilir. Bu fikir, hiç kuşkusuz, Doğu ile Batı arasındaki güç mücadelesinde Merkezi Asya'nın"yumuşatıcı tampon"rolüne de ihtiyaç duymaktadır. Bölgede son dönemde ortaya çıkan planlısistematik krizlere karşı, coğrafyanın kendi içinde diplomasi-işbirliği mekanizmasını başarılı bir şekilde ortaya koyması da bunu fazlasıyla teyit ediyor. Bu anlamda sahip olduğu coğrafi büyüklük, farklı etnik ve dini toplulukları barındıran demografik özellikleri ve tecrübeli vizyoner liderlik yapısıylaKazakistan hem Doğu hem de Batı açısından önemli