Edebiyatımızın kiliseleri Dergiler

İlerlemeci tarih tezinekurgusuna göre, insanoğlunun bir karanlık çağı vardır: Tarih öncesi...

p class"MsoNormal" style"margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt;text-align: justify"

p class"MsoNormal" style"margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt;text-align: justify"Ardından yazının bulunmasıyla birlikte tarihi çağlar başlar. İlk çağ, Orta Çağ, Yeni Çağ, Yakın Çağ şeklinde sıralanır. Bu kurguya göre her çağın ayrı ayrı hususiyetleri vardır, ancak konumuz tarihin çağları değil, "edebiyatımızın kiliseleri."

p class"MsoNormal" style"margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt;text-align: justify"

p class"MsoNormal" style"margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt;text-align: justify" Her şeyi tanımlayıp sınıflandırmaya pek meraklı aydınlanmacıilerlemeci zihin, özellikle "Orta Çağ" üzerinde durmuştur. Yapacağı büyük sıçramaya bir meşruiyet zemini kazandırmak üzere, Orta Çağ diye tesmiye ettiği devire yüklendikçe yüklenmiştir. Orta Çağ karanlıktır bir kere. Ne kadar cürüm, ne kadar şenaat var ise bu çağın karakteridir adeta. Bedbaht insanların yaşadığı, her yanı heyulaların, cüzzamlı tiplerin sardığı bir devirdir Orta Çağ! Bu çağa dair yazılanlara, kalıp yargılara ve anlatılara şahit oldukça, içinizden derin bir "oh!" çekip, Orta Çağ'da doğmayıp da "Uzay Çağı"nda dünyaya geldiğiniz için Cenab-ı Hakka şükür secdesine kapanmanız işten bile değildir.

p class"MsoNormal" style"margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt;text-align: justify"

p class"MsoNormal" style"margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt;text-align: justify" Orta Çağ denilince, nedense, insan zihnine pek tabii olarak "kilise" gelir. Kilise denilince ise "dogmalar", "skolastik düşünce", "tutuculuk", "baskı", "zorbalık" ve bu cümleden olmak üzere, aklınıza ne geliyor ve muhayyileniz daha nelere imkân veriyorsa hepsi sökün edip gelir. Ne var ki insanlık aydınlanma talihine ermiş(!), aydınlanmanın tahrikiyle ilerlemeye koyulup, Orta Çağı ortanın bile gerisine düşürecek yeni çağlara ermeyi başarmıştır. Dolayısıyla kilise etkinliğini çoktan yitirmiş ve bağlılarını bağlamak kudreti elinden alınmıştır. Bağından kurtulan Batı ise, hem kendi ilerlemiş hem de cümle âlemi peşineönüne katmış olarak sonu belirsiz bir macerada berdevamdır.

p class"MsoNormal" style"margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt;text-align: justify"

p class"MsoNormal" style"margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt;text-align: justify" Gelinen noktada sorulması gereken birçok soru vardır, sorulmayı bekleyen. Tarih gerçekten ilkelden mükemmele akan bir süreç mi "Orta Çağ" neden karanlık "Orta Çağ" sonrası hakikaten aydınlık mı Bu sorular bir gün elbet daha güçlü bir tecessüsle sorulacak ve hakikat er geç ortaya çıkacaktır. Aydınlık sanılanın esasında bir yangın olduğunu, insanlık, acılarını fark etmeye başladıkça, şüpheye mahal olmaksızın kavrayacaktır.

p class"MsoNormal" style"margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt;text-align: justify"

p class"MsoNormal" style"margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt;text-align: justify" Biz şimdi gelelim edebiyatımızın kiliselerine. Edebi faaliyetler insanlığın tarihiyle yaşıttır. İnsanlığın sevinçlerine, acılarına, iftiharlarına her zaman şairler, edipler tercüman olmuş; ağıtlar, destanlar, hikâyeler ve daha nice türleriyle edebi faaliyetler tarihin tadı tuzu olmuş, bir anlamda tarihin ruhunu meydana getirmişlerdir. Şairleredipler her çağda önemsenmiş, hükümdarların, varlıklı ve kudretli kimselerin çevresinde her zaman yer ve imkân bulmuşlardır. Bununla birlikte en sade toplum kesimlerinde de derdisözü olanlara değer verilmiş ve insanlar onlara kulak kesilmiştir. Modern çağlara gelene kadar insanlık söyleyecek sözü olanlara kulak kesilmeyi bir fazilet ya da vazife addettiğinden yetenekler ortaya çıkmak için her zaman zemin ve imkân bulmuştur.

p class"MsoNormal" style"margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt;text-align: justify"

p class"MsoNormal" style"margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt;text-align: justify;text-indent:35.4pt"Klasik çağlarda şiir ve edebiyatın ustaları öyle kabul edildikleri için değil, öyle oldukları için ustadırlar. Ustalar hiçbir endişeye kapılmadan yeni yeteneklere imkân ve alan açmayı bildikleri için ustadırlar. Onlar aslında, imkân verip parlamasına sebep oldukları yetenekler sayesinde çağları aşıp bu güne gelmişlerdir. Genel olarak sanatın ve özel olarak edebiyatın, iktidar çevrelerinde şekillenmesinin belki de zorunlu olduğu çağlarda bile, iktidar mahfillerinin çok dışında da muhteşem yetenekler ve eserler ortaya çıkmıştır. Çok farklı mesleklerden ya da toplum katmanlarından büyük şairleredipler çıkmıştır. Bir rivayete göre arzuhalcilik yaparken mutasarrıfın dikkatini çekerek onun telkiniyle İstanbul'a gelen Urfalı Nâbî bunlara sadece bir örnektir.1

p class"MsoNormal" style"margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt;text-align: justify;text-indent:35.4pt"

p class"MsoNormal" style"margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt;text-align: justify" İdeolojiler çağına geldiğimizde, artık her fikrin ve ideolojinin kendi sanat ve edebiyat anlayışı ve bu anlayışlar çerçevesinde sanatedebiyat mahfilleri vücuda geldi. Hatta bunlar kimi yaklaşım farklarından yola çıkarak, kendi içerisinde de ayrışıp, farklı gruplar meydana getirdiler. Mesela Batı'da romantikler, realistler, sürrealistler... Bunların bizde de izdüşümleri oldu pek tabii olarak. Batı'daki fikir ve sanat cereyanlarının takipçisi olduk. Bu bağlamda bizde de sanat ve edebiyat mahfillerigrupları oluştu: Servet-i Fünun, Fecr-i Âti, Milli Edebiyat... Bu mahfillere dâhil olanlar büyük şair ve yazar olarak kabul edildi. Bu mahfillerin dışında kalanların sanatçılığı, şairliği ya da yazarlığı temelsiz bir iddiaydı diğerleri nezdinde. Garip bir tecelli olarak kiliseyi tasfiye eden süreçler yeni kiliseler doğuruyordu. "Orta Çağda" kaldığı iddia edilen kiliseler, ideolojiler vasıtasıyla sanat ve edebiyat alanına taşınmıştı. Her ideoloji odağının olduğu gibi, edebi anlayış merkezleri de birer kiliseydi artık ve o kiliselerin çok kudretli rahipleri vardı.

p class"MsoNormal" style"margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt;text-align: justify"

p class"MsoNormal" style"margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt;text-align: justify" İdeolojilerin hercümerci bir zaman kasıp kavurdu her saha gibi edebiyat sahasını da. Bugün gelinen noktada bu hercümerç yatışmış gözükmekle beraber yine de ideolojik temelli ayrı mahfillerkiliseler mevcudiyetini muhafaza etmektedir. Gazeteler edebi metinlere mecra olmayı çoktan terk etmiştir. Edebiyat dergileri ise, büyük oranda, birer kilise görünümü arz etmeye devam etmektedirler. Soğuk savaş dönemi biteli ideolojik temelli edebiyat hızla irtifa kaybetti ve artık modern ötesi zamanlara has, hız ve haz temelli bir edebiyat şekilleniyor. Ancak kiliselerimiz yerli yerinde duruyor. En azından şimdilik...

p class"MsoNormal" style"margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt;text-align: justify"

p class"MsoNormal" style"margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt;text-align: justify" Edebiyat sahasını kabzetmiş bu kiliseler ve onların bedbin rahipleri yüzünden kayda değer bir ürüneser verilemiyor. Bu rahipler- ağalar denilebilir ama oturdukları sahaya kilise dedik bir kere- edebiyatın kendi kabulleriyle çerçevelendiğini, bu çerçevenin dışında nesir ya da şiir yazılamayacağını dayatıyorlar. İstidatları ortaya çıkarıp desteklemek gibi bir dertleri yok; mürit kazanmak, tabiilerini çoğaltmak peşindeler. Kendi eserlerinin de müridan vasıtasıyla piyasa yapmasını sağlıyor, kendi edebiyat tarzların mükemmeliyetinin(!), müritlerin övgüleri üzerinden sağlamasını yapmış oluyorlar. İçtimai düzendendüzensizlikten şikâyetçi olmak, cemiyetin aksayan yönlerine dikkat çekmek, içinde yaşadıkları toplumun vicdanı olmak; acıdan, sevgiden, coşkudan, ferdi duygulanmalardan yola çıkarak bir milletin ruhgönül dünyasına renk vermek gibi bir vazifesi olan edebiyatı adeta hadım ediyor, kendi şahsi tatminleri ve dar ufuklarıyla sınırlıyorlar.

p class"MsoNormal" style"margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt;text-align: justify"