Mal ve canları satın alan var

Hâkim-i Hakîm olan Cenab-i Allah, (cc) Kur'ân'ı Kerimde meâlen şöyle buyurmuş:

"Rabbin Âdemoğullarının bellerinden soylarını çıkarmış ve onları kendilerine karşı şahit tutmuştu. "Ben sizin rabbiniz değil miyim Onlar: "Evet, Rabbimizsin, buna şahitlik ederiz" derler. O sizi böylece şahit tuttu ki, kıyamet gününde "Biz bundan habersizdik "demeyesiniz.1

Allah, ruhları yarattığında, onlara Rabliğini teyit ettirmiş ve onları da şahit tutmuştur. "Ben Rabbiniz değil miyim" Meâlinde "Elestubi. Rabikkum" diye sorduğunda, ruhlar "Belâ" "evet Rabbimizsin" diye cevap verdiler.

Allah'ın ilmi, ezelî olduğu için, geçmişi, geleceği ve şimdiki zamanı hepsini bilir. Allah, ezelî ilminde kimin canlarını ve mallarını cennet karşılığında satacaklarını da bildiği için, olmuş gibi hitap ediyor. Kadir-i Zülcelâl, geçmiş hitabı ile ilminin ezelîyetine işaret ediyor. Risale-i Nur Külliyatından, "Sözler" kitabın Altıncı Sözün başında Kur'ân'dan iktibas edilen ayette, Cenab-i Allah meâlen şöyle buyurmuş: "Allah, karşılık olarak cenneti verip mü'minlerden canlarını ve mallarını satın almıştır..."2

İnsan, iman ve ibadetleri ile cenneti hak etmiş olamaz, ibadetlerin, ebedî bir cennete karşılık olması da mümkün değildir. Konunun bütünlüğünü sağlayan 24. Söz'de, "İkinci Meyve: Ey nefis! Ubudiyet, (kulluk) mukaddeme-i mükâfat-ı lâhika (ileride verilecek mükâfatların başlangıcı) değil, belki netice-i nimet-i sabıkadır. (geçmiş nimetlerin sonucudur)3 Yani Allah, cennet nimetini iman ve amele şart koşulması, onu hak etmiş olduğumuz manaya gelmiyor.

Meselâ, bir işveren, bir işçiye merhametinden dolayı dese ki; "Sen benim şu az işimi yap, ben sana fazla ücret vereceğim." İşçi gider, o işi yapar; işveren de vaat ettiği büyük ücreti hak etmediği halde ona verir. O işçi "ben bu fazla ücreti almaya hak ettim." dese, o adamın ikramına mukabil nankörlük etmiş olur. İnsan da ameline karşılık cennet gibi büyük bir nimeti "ben hak ettim" dese, Allah'a karşı nankörlük etmiş olur.