Bu zamanda iki dehşetli hâl var

Kur'ân-ı Hakîm'in sırr-ı i'cazıyla hakikî bir tefsiri olan Risale-i Nur, bu dünyada bir manevî cehennemi dalâlette gösterdiği gibi; imanda dahi bu dünyada manevî bir cennet bulunduğunu ispat ediyor.

Ve günahların ve fenalıkların ve haram lezzetlerin içinde manevî elîm elemleri gösterip, hasenat ve güzel hasletlerde ve hakaik-ı şeriatın amelinde Cennet lezâizi gibi manevî lezzetler bulunduğunu ispat ediyor. Sefahet ehlini ve dalâlete düşenlerini o cihetle –aklı başında olanlarını– kurtarıyor. ünkü bu zamanda iki dehşetli hâl var:

Birincisi: Akıbeti görmeyen ve bir dirhem hazır lezzeti, ileride bir batman lezzetlere tercih eden hissiyat-ı insaniye, akıl ve fikre galebe ettiğinden, ehl-i sefaheti sefahetinden kurtarmanın yegâne çaresi, aynı lezzetinde elemini gösterip, hissini mağlup etmektir. Ve [Onlar dünya hayatını seve seve âhirete tercih ederler... (İbrahim Suresi: 3)] ayetinin işaretiyle bu zamanda ahiretin elmas gibi nimetlerini, lezzetlerini bildiği halde, dünyevî kırılacak şişe parçalarını ona tercih etmek, ehl-i iman iken ehl-i dalâlete o hubb-u dünya ve o sır için tâbi olmak tehlikesinden kurtarmanın çare-i yegânesi, dünyada dahi Cehennem azabını ve elemlerini göstermekle olur ki Risale-i Nur o meslekten gidiyor.

Yoksa bu zamandaki küfr-ü mutlakın ve fenden gelen dalâletin ve sefahetten gelen tiryakiliğin inadı karşısında, Cenab-ı Hakkı tanıttırdıktan sonra ve Cehennemin vücudunu ispat ile ve onun azabı ile insanları fenalıktan, seyyiattan vazgeçirmek; ondan belki yirmiden birisi ders alabilir. Ders aldıktan sonra da "Cenab-ı Hak Gafuru'r-Rahîm'dir; hem Cehennem pek uzaktır" der, sefahetine devam edebilir; kalbi, ruhu hissiyatına mağlup olur.

İşte Risale-i Nur'daki ekser muvazeneler, küfür ve dalâletin dünyadaki elîm ve ürkütücü neticelerini göstermekle en muannid ve nefisperest insanları dahi o menhus gayr-i meşru lezzetlerden ve sefahetlerden bir nefret verip, aklı başında olanları tevbeye sevk eder.