Zamanın hükmü karşısında
Her zamanın bir hükmü vardır. Bu zamana kadar üç yüz elli binden ziyade Kur'an tefsiri kaleme alınmış, yazılmış. Her zamanın hükümlerini, yaşanan o zamanın şartları belirlemiştir.
Allah'a ve Resulüne inananlar ise insanlığın nüfusuna göre azınlıkta kalmıştır. Bu azlık esasında kıymetin, değerin ifadesidir. Zaten dünyada altın gibi kıymetli şeyler toprak miktarına göre çok bulunmuyor, bulunmayacaklar da.
Zamanımız deyince her şeye yenecek bir nesne nazarıyla bakıldığı için, imanî, Kur'ânî, İslamî meselelerde, küfrün, dalaletin, sefahatin karşısında hemen ispat edilecek, hemen izah edilecek, hemen yenilecek, yutulacak gibi ispat istiyor. Ahirzamanın özelliği böyle işte; hemen hemen hemen...
Bu zamanın hükmü ise ya aklıyla anlayacak ya da yadırgayacak, kabul etmeyecek safsatalar üretecek... Eğer aklıyla anlasa kalbinin, ruhunun anladıkları da ispat edilmiş olacak. O zaman ne yapmak lazım Zamanın hükümlerine uymak lazım değil mi
İşte Risale-i Nurlar tam tamına bu zamanda akıllara, ruhlara, kalplere birlikte hitap ederek bu zamanın hükmünü yerine getiriyor.
Ve yine kolaycılık asrının hemen elde edicilik nişanesi olarak da Risale-i Nurlar muhteşem bir Kur'ân tefsiri olarak eğer okunursa; dikkatle, anlayarak mütalâa edilirse zihinlerde, kalplerde, ruhlarda, akıllarda kolayca yer edebiliyor.
Kalbin, ruhun ve aklın kabul ettiği gerçekler karşısında küfür ve sefahat okyanus gibi büyük, şimşek gibi hızlı da gelse, hiçbir mü'mine zarar veremez ve hiçbir davasını ispatsız ve izahsız bırakamaz.
Dağlar, denizler büyüklüğünde değeri olan imanî hakikatlerin izah ve ispatı ise bu zamanda Kur'ân'ın bir mu'cizesi ve ikramı, ihsanıdır. Efendimiz'in (asm) eliyle sunulan hakikat hükümlerinin, bin beş yüz sene sonra insanlığı yeniden Bediüzzaman Said Nursî ve Risale-i Nurlar'la takdim edilmesi, izah ve ispat edilmesidir.