Başına buyruk meşveret mi

Kur'an, iman ve İslamiyet hizmetinin en güzel ders alınacak ve tatbik edilecek, hayata geçirilecek tarafı meşverettir, istişaredir, görüşmek ve müzakere ederek bir karara varıp, mutabakat sağlanan, oy birliği veya oy çokluğuyla üzerinde anlaşılan ve ilan edilen kararların uygulanmasıdır.

Meşveret, istişare Rabbimizin emridir. Ve bu ayetlerle gelen emir ise kesin olarak; meşveret, istişare etmeyi ve buradan çıkacak karar ve net neticeyi tatbik etmektir.

Bizim bilmediğimizi Rabbimiz bilir ve bildirir. Kendi küçük kafa fenerlerimizle meşveretlerden, istişarelerlerden çıkan kararları beğenmeyebiliriz. Kabul etmeyebiliriz. Bu bizim kendimizi bağlar. Uygulasak da uygulamasak da kendi inisiyatifimiz olabilir. Ama bu fikri halimizi bahane ederek; meşveretle, istişare ile ortaya konmuş kararları hiçe sayamaz ve bunun aksine haklı da olsak umumun nazarında ilanat ve neşriyat yapamayız. Unutmayalım ki istişare ve meşveretlerin simgesi ve göbek taşı olmuş Uhud hadisesi ve tecrübesi bizim içindir, ümmet içindir. Velev ki sonuç mağlubiyet ve aleyhimize olsa bile meşverete uymak esastır.

Şunu da iyi bilmek lazım ki kişiler kendilerinin ufak tefek haklılıklarını meşveretle alınan kararların üzerine bina edemezler, ekleyemezler, çıkaramazlar. Meşveret kararı esastır. Teferruatı ve kararsızlığı simgeleyenişaret eden hiçbir haklı- ufak,tefek haklılık- kararların ve karar verenlerin önüne geçemez. Bu direkt olarak ve istemeden, bilmeyerek ve nefsi mecburiyetlerle ayetlerde ifade edilen emirlere karşı gelmek ve hükümler çıkarmak olur ki, işin en kötü yanı da budur.