Kur'ân ve Risale okumalarında devamlılık

Her İslâmî hizmet gibi, ilân hizmetinin de kendine has özellikleri vardır.

Okumayan ve bilmeyen bir kimse, acılarını da tanımadığı için hiçbir hizmetin içinde yer alamaz. Alırsa da, bilmemekten ve okumamaktan kaynaklanan cehaletiyle akıl almaz yanlışlara bayrak çeker. İnsan, gerçekten insan olduğunun şuuruna ve idrakine ancak okuyabildiği ve öğrenebildiği ölçüde varır. Terakkî edip mükemmelliğe doğru ancak böyle adım atabilir.

Kaldı ki, İslâmî, imanî ve Kur'ânî bir hayat; insanlığın ulaşabileceği en zirve üçlüdür. Tarihin hiçbir döneminde bu üçlü, cehaletle elde edilmemiştir.

Meselâ, imanın ve İslâmiyet'in verdiği güç ve kuvvetin âdeta timsali olan sabır, insanı insanlık mertebelerinde terakki ettirerek onu Kur'ân'ın, imanın ve İslamiyet'in yüksek anlayış ve temkin kulelerine taşır.

Hani derler ya: "Sabreden derviş muradına ermiş." Yalnız bu da değil; sabır, dut yaprağını tırtılla buluşturup binbir renkli atlas ve ipek kumaşlara bile dönüştürür. Öyle ya, sazlıkta çok saz vardır ama her sazdan düzgün kamış elde edilmez. Ve düzgün bir kamış da, ateşle terbiye edilip ney olmazsa ses vermez.

Akıl, sazlıkla ateşi bir arada kavrayabilir; ama işin hakikati, hep bu yoldan anlaşılır: Yanmadan, zahmet çekmeden, çalışıp gayret göstermeden hiçbir şekilde netice alınmaz.

Ne meyve toplanır, ne de kamıştan bir ses çıkar...

Esas itibariyle insan; nefsini ve şeytanını mağlup etmeden başarılı olamaz, dinini yaşayamaz ve temsil edemez.

İşin püf noktası şudur:

Yaşayamadığın, gösteremediğin ve topluca temsil edemediğin bir dini, gerçek manada temsil edemezsin. Ne haliyle, ne şekliyle anlatabilir ne de öğretebilirsin.