Türkiye'de sigorta ahlakı

Türkiye'de en çok tepki gören sektör hangisi diye sorsanız emin olun ki karşınıza sigortacılık çıkacaktır. Aslında sigortacılık demek biraz haksızlık olur. Onu bankaların yaptığı sigortalar diye değiştirebiliriz. Sigorta dünyanın vazgeçemediği bir sistem. 1250'lerde prim esaslı sigorta İtalya liman şehirlerinde görülmeye başlanmıştır. O günlerden bugüne tarih sahnesinde modern anlamda ilk sigorta poliçesini 1347'de ve kurulan ilk sigorta şirketini de 1424'te görmekteyiz. Hayatın olmazsa olmazı. Bu sektör 2 binli yıllara kadar Türkiye'de çok itibarlıydı. Ne zamana kadar Bankaların, sigorta şirketleri ile yaptıkları ortaklıkla. Özellikle 2010 yılından itibaren bankacılık sektörü sigortacılığı keşfetti. Hiçbir zaman riske dönüşmeyecek saçma sapan poliçeleri personellerine hedef olarak dayattılar. Çünkü bu poliçelerde kâr marjı yüzde 45'leri buluyordu ve ciddi kâr yazıyordu. Öyle ki, son yıllarda bankaya girdiğiniz anda size akıl almaz poliçeler kesmek istiyorlar. Normal bir kredi alırken bile en az 3 poliçeyi neredeyse zorunlu olarak satmaya çalışıyorlar. Bu öyle bir hâl aldı ki, artık vatandaş isyan etmeye başladı. İki hafta önce çıkan yasal düzenleme ile bu soruna kısmen çözüm bulundu ama bankalar bildiğini okumaya devam ediyor. Bu konuda yazı yazmayı düşünürken Türkiye Sigorta Birliği (TSB) Genel Sekreteri Özgür Obalı'nın bir basın açıklaması geldi. Sayın Obalı, kredi bağlantılı hayat sigortasının ne kadar önemli olduğunu anlatıyor. Kesinlikle haklı! Kredi bağlantılı hayat sigortası çok önemli. Kredi kullanan kişinin vefatından sonra yakınlarına büyük kolaylık sağlıyor. Ancak ben, Özgür Obalı'ya buradan birkaç soru sormak istiyorum: Bu açıklamanızı doğru zamanda yaptınız. Yani Meclis'ten çıkan yasadan hemen sonra. Peki bugüne kadar Türkiye'yi saçma sapan poliçelerle sigorta çöplüğüne çeviren bankalara ve