İstanbul İlim ve Kültür Vakfı ile İstanbul Medeniyet Enstitüsü iş birliğiyle düzenlenen "Sanattan Tevhide Çalıştayı", Ya da "Tevhitten Sanata Çalıştayı" 29 Kasım 2025 tarihinde İstanbul'daki Rami Kütüphanesi'nde yapıldı. Çalıştayda yer aldığımı, yoğun ilgi ve tebliğ niteliğindeki çalışmalardan faydalandığımı belirtmeliyim. Çok sayıda akademisyen, uzman ve sanatçının tevhidi anlayışta büyük sanatkâra olan hayranlık ve yolculuğun "Sanat ve Kutsal", "Sanat ve Temsil", "Sanat ve Ta'lim" ile "Sanat ve Hayat" başlıkları altında gündeme alındığını ifade edelim.
İstanbul İlim ve Kültür Vakfı Başkanı Said Yüce açılış konuşmasında "En büyük sanat ve en büyük sanatkârı konuşmanın her şeyden daha elzem olduğunu düşündük." diyerek "Kâinatın sahibini tanımamanın en büyük cehalet olduğunu" belirterek sözü Çalıştay Başkanı Doç. Dr. Rasim Soylu'ya bıraktılar: "Sanatı okumak için rehberlere ve muallimlere ihtiyaç vardır. Hikmetin ve sanatın Müslümanın yitik malı" olduğunu ifade eden Soylu, "hikmeti ve irfanı arayıp bulmak için" bir araya geldiklerini ifade ettiler. Çalıştay Sekreteri Mehmet Arif Vural ise, "Tevhitten Sanata-Sanattan Tevhide" düşüncesini ana ilke olarak belirlediklerini ifade etti. Rami Kütüphanesi Müdürü Ali Çelik, bu önemli buluşmayı ağırlamaktan memnuniyet duyduklarını belirterek düzenledikleri seminer, söyleşi ve çalıştaylar içinde "Sanattan Tevhide" yeni başlangıçlara vesile olacağına inandığını ifade ettiler.
IRCICA Genel Direktörü Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç, "kâinatta bulunan her şey birbirinin tamamlayıcısıdır" diyerek sanatların "maddi imkânlarla icra edilmesine rağmen ötelerin ötesinden duyuşlar taşıdığına" vurgu yaptı. Sivas Divriği Ulu Camii mimarisindeki Taçkapı örneğiyle hat ve musiki icrasına dikkatleri çekerek, "her ne şey ki tezahürdedir, perdelerden bir perdedir" diyerek perdelerden kurtulmanın yolunun bulunabileceğini ifade ettiler. Türk Tasavvuf Musikisi ve Folklorunu Araştırma ve Yaşatma Vakfı Başkanı Ahmet Özhan'nın, "Sanatkâr yoktur, zanaatkâr vardır" diyerek asıl sanatkârın Allah (cc) olduğunu vurguladılar. Tekvin ve Sani sıfatlarının Cenabı Hakk'a ait olduğunu her şeyin izafi ve dönüşüme muhtaç bulunduğunu vurgulayan Özhan, "mimari ve müziğin Allah'ın ilminden izler taşıdığını" kaydettiler. Sanatla uğraşanların kendi payına "hikmeti" bulmaya çalıştığını ifade ettiler.
Mutlak güzelliğin kaynağı tevhittir. Sanatın ve estetiğin yegâne kaynağının, şeksiz ve şüphesiz Allah'ın varlığına ve birliğine imandan geldiğini, modern sanatın aksine, güzelliğin yaratıcıya ait olduğunu böylelikle gurur ve kibirden arınmayı hedeflemektedir. İnsan, yaratılmışların en şereflisi olmasıyla "İnsanı Kamil" olmaya, övünmeye değil, mutlak itaate, imana ve secdeye davet edilmiştir. Sanat, insanın kulluk sırrını idrak etmesinin bir aracı olmalıdır. Necip Fazıl'ın ifadesiyle, "Anladım işi sanat Allah'ı aramakmış/Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış." Müslim'de kaydına rastladığımız bir hadisi şerifte: "Allah güzeldir ve güzeli sever" buyruluyor. Bu, evrendeki her şeyin Allah'ın sanatının eseri olduğunun en net ifadesidir. Abdullah b. Mes"ûd"dan nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremez." Bu söz üzerine bir adam, "İnsan elbisesinin ve ayakkabısının güzel olmasından hoşlanır!" deyince Resûlallah (sav), "Şüphesiz ki Allah güzeldir, güzelliği sever. Kibir ise hakikati inkâr etmek ve insanları küçümsemektir." buyurmuştur. Sanat, kibir ve gurura yani ben duygusuna getirmemelidir.
Tevhid ve tenzih meselesi ise, Allah'ı tasvir etmede açık ya da gizli şirk tehlikesinden korunma çabasıdır. Sanatçıyı soyuta, geometrik desenlere, hat sanatına, tezhip, minyatür ve ebru gibi sanatlarla süsleme (üsluplaştırma) ve ilahi nidaya (şiir ve kasidelere) yöneltir. İbni Arabi'nin ifadesiyle, "çokluk içinde birliği arama" gayretidir. Desenlerdeki tekrarlar, ritim ve ahenk bu birliğin yansımasıdır. Çoklukta birliği arama ve onunla hemhal olma halidir. Bölmeden, parçalamadan mevcudatın tamamına nüfuz etmek gereklidir. Cemal ve kemal güzellikte ve mükemmellikte sonsuzluğun yalnızca yaratıcıya ait olduğunu kabullenmektir. John Ruskin; "Sanat, sadece şekil değil, manayı, ahlaki güzelliğe taşıma zorunluluğudur. Sanat, fayda sağlamalı ve etik ile estetiği birleştirmelidir" demiştir.
Şehir planlaması ve mimaride, şehirleşme, kıble ve camiyi merkeze alarak gelişmektedir. Bu, merkezde insan değil, dinin temellendirilme hâkimiyetini bütün ayrıntılara yedirmiştir. Kâbe'yi merkeze alarak şehir gelişmiştir. Mimar rahmetli Turgut Cansever'in ifadesiyle: "Mimarideki denge, sadelik ve kubbelerin, minarelerin sonsuzluğun remzi olduğunu ve göğe yükselişi, vahdetin haykırışını belirginleştirmektedir." Hat sanatı, vahyin ışığı ve harflerin sırrıdır. Hattatın esas meşguliyeti, dışarıda harflerle uğraşırken içini, kalbini ve gönlünü nakış nakış işlemek ve olgunlaştırmak olduğunun idrakine varmaktır. Metafizik boyutlu olan bu ve benzeri sanatlar, insanı nefsin tuzaklarından ve kibirden arındırma gücüne sahiptir. Ayrıca musiki, tevhit üzere olmalı ve nefesin de bir emanet olduğunu bilmelidir. Nefsi coşturan teganni ile kalbi tefekküre sevk eden Kur'an tilavetleri, ezan ve naatlar arasındaki anlayışa dikkat çekilmesi elzemdir.

11