Sır okumaları

İnsan, bir sır kitabıdır. Her sayfasında toprağın kokusu, her satırında göğün nefesi gizlidir. Yaratılışın ilk sorusu, "Ben kimim" diye fısıldar ve cevap, içimizdeki sonsuz boşlukta değil, kalbimizin en derininde bizi beklemektedir. Ruhumuz bize emanettir elbette; bedenimiz ise topraktan geldi ve toprağa dönecek. Bu apaçık bir gerçektir. Yaratılışı tefekkür etmek boynumuzun borcudur. Elbette arada bir ömürlük sır var. O sır çözüldüğünde dünya bir gölgeliğe, ahiret ise yegâne gerçeğe dönüşecektir. Kişi kendisini bilir ve tanırsa bu gölgelik ebedileşecektir.

Önceki yazılarda ifade ettiğimiz gibi: "Topraktan yaratıldığını unutma ki, gurur seni yakıp kül etmesin. Ruh üflendiğini hatırla ki, acizlik seni boğmasın. Ey insan, sende hem toprak var, hem su ve hem de sır." Bu, varoluşumuzun en temel gerçeğidir: İnsan, birbiriyle çelişen iki zıtlığın kusursuz bileşimidir. Bir yanda acizliğin sembolü olan toprak ki yağmur olmadıkça hiçbir şey vermez. Diğer yanda ilahi sırrı taşıyan ruhumuz. Bu ikili durum, hayat boyu süren bir yolculuğun başlangıç noktasıdır. Yaratılış mayamız olan toprağın acziyeti, kendi başına hiçbir şeye gücünün yetmemesidir. Nasıl ki yeryüzü, gökten inen rahmetle yeşerip can bulursa, insan da ancak Yüce Allah'ın lütfu, kudreti ve ilahi yardımıyla anlam kazanır ve kemale ulaşır. İşte bu idrak, yani toprağın bağımlılığını ve acizliğini kavramak, bizi mutlak kudret sahibine yöneltir. Bu yöneliş, ruhumuzdaki ilahi sırrın ortaya çıkmasına vesile olur.

EN AĞIR SORUMLULUKTUR EMANET

Bu dünya yolculuğu, "iki adımın arası kadardır. Biri doğarken atılır, diğeri ölürken." Kısa, bir nefeslik bu aralıkta asıl mesele, bu iki adım arasına hangi anlamı sığdırabildiğimizdir. Her nefes, bir sınavdır; kimi sabırla kıymet bulur, kimi gafletle heba olur. Her nefes sayılıdır ve sorgusu söz konusudur. İşte bu, ruhun geldiği ebedilik makamına susamışlığıdır. Bu dünyaya bir ahit ile geldik, "Bezmi Elest"de verdiğimiz sözün yeniden idraki için şereflendirildik.

İnsana yüklenen en ağır sorumluluktur emanet. Bu emanet, sözünün eri olmayı, özünün saf kalmasını gerektirir. Söze bağlı kalarak ve onu idrak ederek yaşamak asalet ister. Emanete ihanet etmek, münafıklık alameti taşımaktır. Münafık, ikiyüzlüdür; sözünde durmaz. Oysa bir mümin, şerden, kötülükten ve zarardan nasıl kaçıyorsa, emanete ihanetten de öyle kaçar. Bu kaçış, aslında bir iç mücadeledir. Peygamber Efendimiz'in (sav) "Mücahit, nefsiyle cihad edendir" hadisinde buyurduğu gibi, en büyük savaş içimizdeki mücadeledir. Dış düşmanla savaşmak, nefisle yapılan cihadın yanında "küçük savaş"tır. Bu görünmeyen cephede kazanılan her zafer, kalpte bir makamdır. Bu makam, kulun Hakk'a yürüdüğü yoldaki en sessiz ve en kıymetli zaferidir.

İbadetler, bu iç savaşın en güçlü silahıdır. "Namaz yalnızca görev değil, vuslattır. Rabbimizle sohbet etmektir." "Namaz müminin miracıdır." Namaz, bedenin secdeye kapanmasından öte, ruhun en yüceye yükselişidir. Secde, bir boyun eğiş değil, bir yükseliştir. Toprağa ne kadar yaklaşırsan, göğe o kadar yükselirsin. En alçak nokta, kulun Hakk'a en yakın olduğu yerdir. Bu bir tevazu elbisesidir.

İslam kapıdır, iman içeri girmektir ve Allah'ı görüyor gibi yaşamaktır. Bu, en büyük sırdır. Hakk'ı göremesen de, O'nun seni gördüğünü bilmekle arınmaktır. Bu yolculukta kalp, en doğru rehberdir. Hakiki rehber kimdir, kim değildir; gönül kimin ardına düşmeli sorusunu kalbine sıklıkla sormalısın. Unutma ki kalp, en doğru cevabı verir. Lakin onu gerçekten duyabilirsen.

Yüce Rabbimizin insanlığa gönderdiği rehberler ve kitaplar, bizlere sadece harfleri ve kelimeleri okumayı değil, aynı zamanda varoluşu okumayı emreder. "Yaratan Rabbinin adıyla oku" emri, yalnızca kâğıt üzerindeki metinlere işaret etmez. Bu emir, bütün kâinatı, mevcudatı, gökleri ve yerleri ve onların arasındaki her şeyi idrak ederek okumanın kapısını aralar. Okumanın farklı boyutlarını kavrayarak tefekkür dersleri yapmalısın. Tefekkür, bilgeliğin anahtarıdır.

İLAHİ BİR SIR

Okumadaki sır, gözlerimizle gördüğümüz her şeyin ardındaki manayı yakalayabilmektir. Bir çiçeğin açışını, bir su damlasının akışını, bir yaprağın sararışını ve bir çocuğun gülüşünü görmek, bilmek ve anlamaktır. Bu, tefekkürle yapılan bir okumadır. Her bir yaratılmış, kendi diliyle Rabb'inin bir sıfatını fısıldar. Gafletten kurtulduğumuzda dikkatle baktığımız her şey bir ayete dönüşür. Renklerin ve kokuların kendiliğinden oluştuğunu hiç kimse söyleyemez. Her rengin ve her kokunun ilahi bir sırrı taşıdığını bilmektir kendini tanımak ve bilmek. Okumak, kendini bilmek değil midir