Bazı dostluklar ve kardeşlikler için zaman sınırı koyamazsınız. Hayatınızın bir yanında daima mevcutturlar. Onlar her zaman sizinle, siz de her daim onlarlasınızdır. Bu işin hesabı kitabı olmaz. Sizi kardeş kılan Allah'tır. Kusurlar, hatalar ve eksiklikler bir araya geldiğinizde ortadan kaybolur gider. Siz kendiniz için arzu ettiğinizi kardeşleriniz için de istersiniz. Sevinciniz sevinç, hüznünüz hüzün olur. Böylesi kardeşlik iki dünya kardeşliğidir. Ülkemizde bu türden dostluklara-kardeşliklere "ahiretlik" anlamı verilmiştir. Böylesi dostluklara, kardeşliklere elbette imrenilir. Çoğalmasını temenni ederiz. Elhamdülillah böylesi dostluklarımız var. Onlardan biri olarak kabul ettiğim Abidin Deveci (ailesi) Muhsin Bulutgöçer Hocaefendinin vefatı üzerine bir telefon görüşmesi yapmıştık. Muhsin Hocamız'la kırk yıla varan dostluğun bulunduğunu yeri gelmişken ifade edeyim. Toplumu disipline eden, uyandıran, uyarmayı görev bilen örnek şahsiyetlerden biriydi. Gözünü-sözünü budaktan sakınmayan bir dava adamıydı. Abidin kardeşimle telefonla konuştuğumuzda Bulutgöçer Hocayla ilgili bir iki hatırasından bahsedince ben de yazıp göndermesini istirham etmiştim. İşte bu yazının okuyucuya ulaşmasında yararlı olacağını düşündüğüm için sizlerle paylaşmayı uygun buldum:
"İslam, Hz. Peygamber'in (as) tebliği ile başlayan mücadele hiç durmadan devam etmiş, kıyamete değin de devam edecektir. Her dönemde İslam'ın bayraktarlığını yapan, bu uğurda bedel ödeyen, çile çeken, fedakârlık yapan kahramanlar ve yıldızlar vardır. Ümmet sıkıntıya düştüğünde adeta deniz feneri gibi, gökyüzündeki yıldızlar gibi ümmete yol gösteren, ışık tutan ve yeniden diriliş ve toparlanma; İsmet Özel'in "Toparlanın gitmiyoruz" deyişinde olduğu gibi
Sembol şahsiyetler vardır. Rabbim her memlekette, her beldede böyle güzel insanlar adeta ümmete rehberlik etsinler diye yetiştirmiş ve yıldızlaştırmıştır. Çünkü dinin sahibi dinini koruyacağına kefil olmuştur. Adana'mızda da son bir asra yakın topluma önderlik eden büyüklerimiz oldu elhamdülillah.
Bunlardan Mahmut Sami Ramazanoğlu (ks) Odacı Mehmet Emmi (ks), Faruk Karabucak (ks), Mehmet Arıcı hocam (ks), Ahmet Garip (ks), Hacı Bekir Küçükoğlu gibi muhterem büyüklerimizin son halkası da Muhsin Bulutgöçer hocamızdı. O da güzel atlara binerek ebedi yurda yerleşti. Mevlam hepsine rahmet eylesin. Yaşayan nice hocalarımza sağlık ve afiyet versin. 1990'lı yıllardı Cuma namazını, muhterem bir hocamızın camisinde (Tahtalı) de kılalım dediler. O zamana kadar Muhsin hocamızı tanımıyordum. 28 Şubat darbesinin etkisinin devam ettiği yıllardı. Üniversitelerde, liselerde, resmi kurumlarda darbecilerin nefes aldırmadığı, Camilerde darbecilerin hazırlattığı hutbelerin okunduğu yıllardı. Tahtalı camiye gittik. Hocamız hutbeye çıktı ve ilk önce Diyanetten gelen hutbeyi okudular. Ardından gür seda ile muhterem cemaat Diyanetin gönderdiği darbecilerin hutbesi bitti. Şimdi bizim hutbeyi okuyoruz dedi ve merhum bayrak ve İslam şairimiz Mehmet Akif Ersoy'dan:
"Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdâdıma saldırdı mı, hattâ boğarım!
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan koğârım!
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam
Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle,
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.
Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım:
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zâlimin hasmıyım amma severim mazlûmu..." Bu bölümü okuyarak kendi hazırladığı hutbeyi irad ettiler. İşte ilk kez o zaman tanıdım bu vatansever, iman dolu yürekli dava adamı Hocamızı.
Gönlümüzde hocamıza karşı muhabbet ve saygı oluştu. İlk tanıdığım andan itibaren hep saygı ve hürmet ettik. Çok fazla görüşemesek de o bizim dava büyüğümüz hocamızdı.
Bir gün Gazipaşa Bulvarında araba ile giderken elinde bastonu, kafasında komando beresi, bembeyaz sakallarıyla, nur yüzlü hocamı durakta otobüs beklerken gördüm. Durdum yanında indim elini öptüm. Nereye gidiyorsunuz hocam Sizi gideceğiniz yere bırakayım dedim. "O naif ve zarif tavrı ile "eve gidiyorum zahmet etmeyin dediler". Ben bırakayım diye ısrar edince evini tarif eettiler ve yola çıktık. Evine geldiğimizde apartmanın yanında durduk. Arabadan indiler kapıyı kapatmadan yine çok tatlı bir tebessüm ile "zahmet ettiniz. Evlat sizi evime davet etmek istiyorum zamanınız varsa Geçen hafta Umreden geldik, hurma ve zemzem ikram etmek isterim" dediler. Tabii hocamın teklifini geri çevirmek olmazdı, sizi yormayacaksam diyerek beraber evine çıktık. Hocam güzel ve mütebessim bir eda ile hurma ve zemzem ikram ettiler. Sohbet ederken telefonu çaldı. Konuşmalarından ve sonra da kendisinin anlattıklarından İstanbul'dan bir gazeteci olduğunu belirttiler. Çukurova'da son devrin din mazlumlarını araştırıyorum Adana'da soruşturdum sizin bu konuda bana yardımcı olabileceğinizi söylediler. Adana'ya gelsem, beraber sohbet etsek diye bir teklifte bulunmuş. Hocam da ona "Evlat ben 80 küsür yaşında bir adamım. Hak ne zaman vaki olur bilemem. Sen gelmeden şu üç hatırayı paylaşayım dedi: