Fetihten önce

Her fethin bir başlangıcı vardır. İslamiyetin güneş gibi doğduğu zamanlarda, insanların hidayet güneşine kavuşmaları için fetihler başlamıştı. Peygamber müjdeleri bir bir tahakkuk ediyordu.

Mekke, Mescid-i Aksa, Suriye, Irak, Mısır, İran, Anadolu ve Bizans'ın fethedileceği haber verilmişti.

Bu ülkelerin hepsi İslam topraklarına katılmış, binlerce insan hidayet güneşinin ışığı ile şereflenmişti. 12. y.y. sonuna doğru Anadolu'ya gelen Kayı Aşireti, Söğüt ilçesine yerleşmiş ve gittikçe artan gayret fetihleri ile İstanbul'u zorlamağa başlamıştı.

Ama, İstanbul'u almak hiç de kolay değildi. Sonra, aşiretten devlet haline gelen Osmanlı, Avrupa'nın ortalarına kadar yayılmış ve Dünya devleti haline gelmişti...

Fakat bir Peygamber müjdesi vardı. "İstanbul mutlaka fethedilecek, onu fetheden komutan ne güzel komutandır, onun askerleri ne güzel askerlerdir" müjdesine nail olmak için, Asr-ı Saadet'ten başlayarak nice seferler yapılmış, fakat bu güzel belde fethedilememişti.

En sonunda bu fetih Fatih Sultan Mehmed'e nasip olacaktı. Fatih, yirmi bir yaşında bir sultandı.

Gece gündüz İstanbul hayali ve emeli ile yanıp tutuşuyordu.

O yıllarda Edirne Osmanlı'nın baş şehri idi. Hazırlıklar bütün sürati ile devam ediyordu. Yeni gemiler inşa ediliyor, gemileri karadan yürütmek için urganlar Tire ilçesinde dokunuyor, yardım gemilerini kontrol edilmek için hisarlar inşa ediliyordu.

Osmanlı bu hazırlıkları yerine getirirken, Bizans da gerekli savunma hazırlıklarını yapıyordu.