Yol

Şia ve Vehhabilik 2 milyarlık İslâm Dünya'sının en büyük iç kanamasıdır. İran coğrafyasındaki idari irâde, Şah İsmail'in Yahudi yönlendirmesiyle Ehl-i sünnet caddesinden saparak hasım cephe oluşturmasından bu yana asırlara dayalı sıkıntı sebebidir. Yavuz ve heybetli ve korkusuz Selim Han'ın Çaldıran'da Şah İsmail'e dünyayı dar etmesinin sebebi budur. Buna rağmen Fars kavmiyetçiliği güdegelen Safeviler ve takipçisi İran, ders almadı. İdeolojileştirdiği Şia'yı bir yayılma silahı olarak sahaya sürdü. Osmanlı Ordu-yı Hümâyunu, ne günkü üstümüze gelen Haçlı ittifaklarını göğüslemek için Garba, Avrupa üzerine sefere çıktıysa, İran nam topraklardaki siyâsi dar anlayış, ideolojik bir uslanmazlıkla Mehmetçiği arkadan vurdu. Veya koşup Vatikan'la aleyhinize müttefiklik andlaşması yaptı.

Tarih boyunca Ruslar ve Acemlerle çatışmamız durmadı. Tâ ki Kasr-ı Şirin Mukavelesine dek. 1639 tarihli bu Barış Andlaşmasından beri komşumuzla şükür ki bir kapışmamız olmadı, hududumuz değişmedi. Ama ne yazık ki İran, yakın tarihte Türkiye'yi bölmeye kastetmiş terör örgütüne el altından hep yardım etti, besledi, korudu. Osmanlı devrindeki Şah Kulu fitnesi gibi Humeyni hareketinden sonra da Türkiye'ye ve bölgeye Şia ihracından geri durulmadı.
Genel kanaat o ki Filistin-İsrail ihtilafında da görünenin aksine İsrail'le iş tutuldu. Kur'ân-ı kerîmin buyurduğu açık ve nettir:

-Kim, bir zâlime yardım ederse; Allah, o zâlimi ona musallat eder!

İran, bugün dünkü İsrail aleyhtarlığındaki ikili oynamanın cezasını çekiyor. 7 Ekim 2023'ten itibaren Lübnan Hizbullah'ı ile İsrail'e cephe açsaydı, düşman, bugün başına dert olamazdı. Bunu yapmak yerine dostlar alışverişte görsünler kabilinden göstermelik esintilerle zaman öldürdü.

Şia gibi Vehhabilik de Ehl-i sünnete muhaliftir. Onun da köklerinde Yahudi şekillendirmesi vardır. Yakın asırlarda İngiliz ve sömürgeci dünya, bu vaziyeti daha bir kendilerine yakın kıldılar. Osmanlı'ya karşı İngilizlerle olan iş birliği, günümüzde "bizim, Filistin diye bir dâvâmız yoktur!" pervasızlığına dönüştü. Gazze Dramı yeni patlak verdiğinde, bebekler, çocuklar katledildiğinde "Batı bankalarındaki paranızın sadece yüzde 10'unu çekseniz, petrol ihracatınızı yüzde 10 kıssanız, arkadaki yönetmenler, İsrail'i durdururlar, bu mazlumlar kurtulur!" diye defalarca yazıp-konuştuk ama Cidde'den çıkan ses, vicdan kanatan nobranlıktaydı. Bugün acı gerçek şudur ki Mukaddes beldeler, hoyrat ellerdedir. Hacca veya umreye gidip de Mekke ve Medine'nin Vehhabi zorbalığının işgali altında olduğunu idrak etmeyen Müslüman'a acırım Gazze'de çocuklar açlıktan ölürken Riyad'da Rio Karnavalından beter çıplaklıkları teşhir etme hangi inanca sığar

İran, şimdi bu yaşamakta olduğu kuşatılmışlık olayından ders çıkartırsa şer, hayra dönüşebilir. Bir kere gerçeklerle yüzleşip doğruyu kabullenmeli ve yeni bir yapılanmaya gitmelidir. 1979'dan beri süregelen bu tatbiki hayr-kabil rejim gitmez. Millî bir İran Ordusu varken bir de Humeynî'nin ilke ve inkılaplarını korumak için "Devrim Muhafızları" diye Ordu görüntülü tüccar bir Ordu var. Keza; Cumhurbaşkanı var ama onun üstünde bir de "Ayetullah!" var. Bu çapraşık ve paralel devlet yapısı ve hastalıklı Şii ideolojisi, er veya geç İran'ın dağılmasına yol açar

Şu beyit, âyet meâlidir:

Hâşâ kuluna zulmetmez Hudası,

Herkesin çektiği kendi cezası!..

Bu vesileyle ve yeri gelmişken hakikatin üstündeki kirli örtüyü de kaldırmak isteriz:

Bizde 1960'tan 2016'ya kadar devam eden en az yarım düzine civarındaki darbe ve darbe teşebbüsünün saklı ve sinsi maksadı, TSK varken Ordu'yu alet ederek ondan çıkartılacak bir vesayet yapısıyla Kemalist ilke ve inkılaplar için bir devrim muhafızları sürekli cunta varlığı oluşturmaktı. 28 Şubat'ta bunu sınadılar. Bu zehirli zihniyetin başında olup da İsrail'de ağlama duvarına abanmış ağlayanları, şuurlu vatanseverler unutmayacaktır

İran'la harplerimiz-darplerimiz oldu fakat asırlara dayalı kültürel alışverişlerimiz de oldu. Farsça, Arapça ve Türkçeden başka İslâm Medeniyeti'nin üçüncü lisanıdır. Abdülhakim Arvasî Hazretletinin şu tesbit ve tasnifi Edebiyat ve Sosyal İlimler fakültelerinin duvarlarına yazılacak denli kıymetlidir. İrşadın zirve ismi şöyle buyurmaktadır: