Kut bayramımız kutlu olsun!..

26 Nisan 1916Saat 13, tarihimiz için muhteşem bir ândır. Bu ân, muhasara altındaki işgalci İngiliz tümeni, ordumuz karşısında son 300 yıldaki en büyük mağlubiyete uğramıştır. Hayır! Yaşanan bir mağlubiyet değil, hezimettir. Tarihçilerin kesin hükmü budur. Kuşatma kaldırılsın diye düşman ordu komutanı,1 milyon pound altın lira bile teklif etmesine rağmen paşalarımız teklifi ellerinin tersiyle itmişlerdir. İstilacı İngilizler, emirlerine aldıkları birtakım Sih gibi Hindlilerle beraber ne kuşatmayı yarabilmekte ve ne de Osmanlı kumandanlarını ikna edebilmektedir. 7 Aralık 1915'te başlayan harp, bambaşka bir seyir kazanmıştır. Etrafları çevrili sömürgecilerde açlık, hastalık, mâneviyat çöküntüsü son haddindedir.

Kibir, asalete mağlup olacaktır.

En nihayet, İngiliz komutan V. F. Townshend, eli mahkûm olarak yapılması gerekeni yapmış ve o gün Türk Ordusu, önünde zelil bir hâldebaş eğmek zorunda kalmıştır. Bu, İngilizlerin yahut Büyük Britanya'nın aynı bölgedeki Selman-ı Pak mağlubiyetinden sonra ikinci kayıplarıdır. Selman-ı Pak'ın muzaffer komutanları Halil ve Nureddin Beylerdir...

İngilizlerin, Kut'ta 40 binden ziyade ölü verdiğini bizzat İngiliz kaynakları yazmaktadır. Birliğimiz, düşmanın 13 general, 481 zabit ve 13.300 neferini esir almıştır. Teslim üzerine General Townshend'in tabancası alınmaz. Kendisi önceHeybeli Ada'ya sonra Büyükada'ya gönderilir. Burada uzun yıllar yaşamıştır. Rüya misali "Prens Adaları" hezimete uğramış kumandanın aklını başından almış olmalı ki bir süre sonra bir küçük ricada bulunmuştur. Esir general,Kut'taki köpeğini istemektedir. Hayvan, bir mahfazayla sahibine ulaştırılır... Bir zaman geçince İngiliz hükûmeti de bir küçük ricada bulunacaktır.

Kut'ül Amâre yahut kısaca Kut,Bağdat'ın güneyinde, Basra Körfezi'nin kuzeyinde üç tarafı Dicle Nehriile çevrili 7 bine yakın nüfuslu bir şehrimizdi.

1914'te başlayan Cihan Harbi, 1916'ya gelindiği hâlde devam etmektedir. Harbin cereyan ettiği yerlerden biri Irak'tır. Kut da bunun sahnelerinden biridir. 16 Ekim 1914'teMezopotamya seferini başlatanİngilizler, Kut'a saldırdıklarında mağrur bir şekilde neticeden çok emindirler. Nitekim ilk ânlarda talih, onlardan yana güler gibi olur. Üstelik komutanımız Yarbay Süleyman Askerî Bey yaralanmıştır. Bu netice üzerine vatan toprağı elden gitmektense canım gitsin dercesine kendi eliyle ömrüne nokta koymayı tercih eder. Sonra geçici olarak komutayı Fazıl Paşa almıştır. Fazıl Paşa'dan sonraysaSakallı Nureddin Paşa, komutayı deruhte etmiş ve harbin yönü tamamen lehimize dönmeye başlamıştır. Düşman şaşkındır, her saldırıları püskürtülmekte, tahminlerinin ötesinde ölü vermektedirler. Nureddin Paşa, fevkalade bir savaş taktiği geliştirmiştir. İngilizler, acze düşmüştür. İçinde içkiye varıncaya dek her şey olan bir İngiliz yardım gemisi Julnar, gece Dicle Nehrinde gusl abdesti almak için suya inen bir iki genç askerin şüphesi üzerineyakalanıp, erzak askerimize taksim edilir. Artık zafer çok yakındır. Bunun üzerine Başkumandan Vekili Enver Paşa, Nureddin Paşa'nın yerine kendinden bir yaş küçük olan amcası Albay Halil Bey'ikumandanlığa tayin eder. Ancak Halil Bey, bir akıllılık yaparak Nureddin Paşa'nın planlarının zerresine dokunmaz. Bu vazife değişikliğinde Türk ordusu zafere yakınken bölgeye Alman GeneralGoltz Paşa'nın 6. Ordu Kumandanı olarak gönderilmesine, Nureddin Paşa'nın soğuk bakması da tesir etmiştir. Zafer üzerine Halil Bey, paşalığa terfi ettirilmiş ve Paşa daha sonra "Kut" soy ismini almıştır. Bugün Türkiye ve Irak'ta Kut soyadlı olan hemen herkes, bu harbin kahramanlarının torunlarıdır.