KIBRIS, TÜRK VATANIDIR!..

70'lerde İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde talebeyken terör ve kargaşa ülke çapında zirvedeydi. Günde 10-15 gencin katledildiği günlerdi. Şimdi hatırlamak bile istemediğimiz, kardeşin kardeşe kurşun sıktığı zor zamanlardı. Sınıfımızda ve fakültede Kıbrıs'tan da talebeler vardı. Osmanlı'da "Paşaeli" denen Garbî Trakya'dan, hudutlarımız dışında kalmış olan başka diyarlarımızdan gelenlere olduğu gibi Kıbrıslı akranlarımıza da peşin bir muhabbetle yaklaşıyorduk...

Evet; onlara kalbî sıcak duygularımızla yaklaştık fakat içlerinden birçoğu, taşıdıkları fikirler ve sahip oldukları ideoloji ile bizi hayal kırıklığına uğrattılar. Bu gençler, aidiyet değerlerimize çok uzaklardı. Kopkoyu Marksist-Leninist ve aşırı şekilde sosyalistlerdi.

Soğuk savaş döneminde Sovyetler, Kıbrıs'a çengel atmıştı. Henüz 1974 Kıbrıs Harekâtı'nın yapılmadığı senelerdi. Bir bütün olan adada komünist eğilimde parti ve su katılmamış Sovyet yanlıları vardı. Bu zaviyeden bakınca Sovyet Rusya, maksadına nâil olmuştu. SSCB-Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği, güya işçi sınıfı ve halkların kardeşliği için vardı ama bunların lafı edilirken Rusların tarihî emelleri hayat bulmuştu. Bizim "Deli Petro", Rusların Büyük Petro dedikleri Çar, asırlar öncesinde milletine hedef tayin etmişti:

-Açık denizlere çıkmazsanız büyük devlet olamazsınız!

Bu sebeple Ruslar, o tarihten beri Akdeniz'e inme mücadelesindeydi. Türk-Rus muharebelerinin esas sebeplerinden biri de budur. İstanbul ve Çanakkale Boğazlarını geçmek istiyorlardı. Rusya'nın kuzeyinde deniz vardı ama buzlarla kaplıydı. Karadeniz, Osmanlı Türkiye'siyle Çarlık Rusya'sı arasında sanki bir iç denizdi.

Bu sebeple, Rus devlet adamları, Akdeniz'de olmayı gâye edinmiş, bu gâye komünist ideolojinin hâkim olduğu zamanda da değişmemiş, hatta pekişmemişti. Bundan dolayıdır ki kızıl Moskova, Kıbrıs'a sızıp beşinci kol faaliyetleriyle gençleri devşirmiş, Suriye'de darbe yaptırıp sahilinde limanlar kurmuş, Türkiye'de gençlik ve işçiler arasına nifak sokmuştu.

1974 yılında Kıbrıs Kurtarma Harekâtı'nı yaptığımızda bahsettiğimiz o Marksçı ve Leninci gençler, Kıbrıs'ta hayata yeni başlıyorlardı. Bunların zehirlemeleriyle bir kısım Kıbrıslıların gözünde Türk Ordusu, işgalci olarak telakki edildi. Bu fikirdeki sözde Türklerle Yunanlıların zihniyet farkı yoktu ve yoktur. Onlar, kendilerini İngiltere'ye ve Güney Kıbrıs'a daha yakın hissettiler ve hissediyorlar. Ceplerinde ikinci pasaport olarak Rum tarafının veya İngiltere'nin pasaportu vardır.

Acı hakikat şu ki Türkiye'de nice nesiller kaybolduğu gibi Kıbrıs'ta da kayboldu. Bugün adanın tamamı üzerinde miras ve tarihî vesikalara dayalı olarak hak iddia etme şuur ve idraki yerine en az 30 yılımızı harcayan Türk-Rum Federasyonu talebini dile getirenler, kayıp; dahası çalınmış; mankurtlaşmış nesillerdir.

Hâlbuki ortak devlet 1960'ta kurulmuş, hemen ardından 1963'te Rum teröristlerin Türk kıyımı başlamıştı. Federatif idare, cinâyetleri engelleyemediği için Mehmetçik, 20 Temmuz 1974'te adaya ayak bastı…

2025'te bile bir kısım vatan aşkı mahrumları, "işgalci Türk Ordusu Kıbrıs'tan defol!" diye cinayet çapında hezeyan saçıyor, Anadolu'dan gelip adaya yerleşmiş insanlar "karasakal" diye aşağılanıp ötekileştiriliyorsa şehîd kanlarıyla sulanmış Kıbrıs'ı bu ihanete teslim edecek hâlimiz yoktur…

Kıbrıs adasında hiç insan yaşamasa bile burası, Türkiye için stratejik önemdedir. Kıbrıs, bizim için kilit taşıdır. Diğer yandan Ankara, Kıbrıs'ı, tek başına mütalaa edemez. Kıbrıs-Rodos-Girit ve Oniki Ada bir bütündür. Bunlardan sarfı nazar etmemiz, Akdeniz'e vedâ etmenizle sonuçlanır…

Bugün Kıbrıs seçimlerinin farklı şekilde tecelli etmesinin arkasında bir ideolojik ve emperyalist sebep ve bir de gündeme bağlı olarak Siyonist sermaye ve ajan faaliyetleri sebebi vardır.

Bizim için Akdeniz ve Osmanlı Coğrafyasında mücadele yeni başlıyor. Osmanlı Coğrafyasının dört bir yanında diplomasi koşturmamızın sebebi budur. Gazze, Filistin Müslümanlarının, Anadolu'ya siper oldukları, bizim için öldüklerini görmek gerekir.